Heybelinin en güzel yerini bir asırdan beri bir papas mektebi işgal ediyor. Bu mektebin içini çok kimse bilmez ve şimdiye kadar hariçten kimse girmemiştir. İlk defe buraya giren arkadaşımız Salâhaddin Güngör, gördüklerini, mektebin direktörü ve genç papazlarla konuştuklarını bu çok enteresan röportajında anlatmaktadır.
Nefis reçine kokularile ciğerlerimizi doldurarak Heybeli papas mektebine çıkan dik yokuşu tırmanıyoruz. Arkadaşım, bir aralık ayaklarımızın altına aldığımız Marmarayı bana göstererek:
— Aman ne güzel yer… Adeta cennet! diye mırıldandı.
Kan ter içinde cevap verdim:
— Fakat ahretteki cennet gibi, bu dünya cennetine de zahmetsizce varılmıyor!
İşte nihayet, mektebin cümle kapısı… Çenelerinin ucunda birer mini mini sakal titriyen iki genç ruhanî, önümüze düşerek bize yol gösterdiler.
Biraz evvel telefonla görüştüğümüz mektep müdürü Filadelfiya Metropolidi Emilyanos’u hususî çalışma odasında bulduk.
Bir papas mektebine ömrümde ilk defa giriyorum. Ruhanîlerin yaşayışı hakkında kafamın içinde biri birini nakzeden mübhem ve karışık bir takım bilgiler var. Fakat bu bilgiler, bütün dünyaya papas (ihraç) eden büyük bir müessesenin iç faaliyetine dair fikir edinmeğe kâfi değil.
Papas ihracatı… Tabir, tuhafınıza gitmiş olabilir. Fakat, hakikat bu merkezdedir. Heybeliada rühban mektebi, yer yüzünde ortodoks mezhebinin yayıldığı bütün memleketlere papas yetiştirip sevketmeğe memur bir müessese olarak kurulmuştur. Halâ da bu vazifeyi yapmaktadır.
Mektep müdürü, izahat veriyor:
— Heybeliadada ilk rühban müessesesi patrik Yermanus tarafından 1844 senesinde tesis edilmiştir. Yani bundan tam 96 sene evvel!. O günden beri, dünyanın her yerinde çalışacak ortodoks papasları bu çatının altında yetişirler. Şimdi gördüğünüz binaya gelince: Bunu da Pavlos Stefanovik adında Sakızlı bir Rum masrafını cebinden vererek 1894 de yaptırmıştır.
Mektebimizin yüzden fazla oda ve salonu vardır. Şimdi siz, belki de bu kadar geniş bir binada, üç dört yüz talebe bulacağınızı tahmin edersiniz. Fakat mektebin en kalabalık olduğu devirlerde bile talebe adedi 70 – 75 i geçmemiştir. Mektep yapılırken hesabın bu kadar geniş tutulması, ruhanîlerin yaşayışı göz önüne alındığı içindir. Burada her talebenin, hemen ayrı bir odası vardır, En geniş salonda bile altı kişiden fazla yatırmayız. Bu günkü talebe mevcudumuz ancak 50 kişidir. Mektebimizde tahsil iki devreye ayrılmıştır: Dört senelik tahsilini bitirenler, üç senelik ihtisas şubesine devam ederek rahip olmak hakkını kazanırlar. Fakat talebe, mektebi bitirir bitirmez papaslığa başlıyamaz. Evvelâ hangi memleket tabası ise, o memlekete giderek askerliğini yapmak mecburiyetindedir. İsterse bu arada, yani papas olmadan evvel evlenip dünya evine de girebilir!
Burada muhatabımın sözünü kestim:
—Papaslar için evlenmek yasak değil midir?
—Evet, yasaktır. Fakat biraz evvel de söylediğim gibi mektepten çıkan talebe, derhal papaslığa kabul edilmez Ruhban sınıfına girmeden evvel, evlenip evlenmemek hususunda herkes, ihtiyarına sahiptir. İsterse evlenir, istemezse ömrünün sonuna kadar bekâr kalır.
—Evvelce evlenen mektep mezunları demek sonradan papas olabilirler?
—Hay hay., bu onların tamamen arzularına bırakılmıştır. Çünkü rahip kisvesine bürünen bir papas için dünya evine girmek imkânı kalmamıştır artık!
—Mektebinize, daha ziyade hangi memleketlerden talebe geliyor?
—En başta Yunanistan, Mısır, Kıbrıs, ve Oniki Adalardan… Bazan, mektebe kabul edilmek için Amerika’dan bile müracaat edenler olur.
—Mektebe kaç yaşındakileri kabul ediyorsunuz?
—15 ila 18 yaş arasında bulunanları alırız. Rahip olmak istiyen gençlerde en başta karakter sağlamlığı aranır. Mektep idaresi, müracaat eden gençler hakkında enikonu tahkikat yapar. Sigara içer mi? içki kullanır mı? Kumar oynar mı? Kadınlara iptilâsı var mı? Ailevî vaziyeti nasıldır? Bu noktaları ehemmiyetle sorup araştırırız.
—Aradığınız vasıfları haiz olduklarına itimat ederek mektebe kabul ettiğiniz talebe arasında ¡sonradan azıtanlar olursa?..
—Yapacağımız gayet basittir. Bunlar tahsillerini ikmâl edinciye kadar mektepte alıkonurlar. Fakat böylelerinin papas olmasına aslâ müsaade edilmez.
—Talebeniz, izinli çıkar mı?
—İstanbul’da yakın akrabaları olanları, yalnız onbeş günde bir kere evlerine göndeririz. Fakat burada kimsesi bulunmıyanlar, dışarı çıkamazlar. Tabiî büyük yortular ve dinî bayramlar müstesna! Mektebimiz, İstanbul Rum Patrikhanesine bağlıdır. Patrik efendi, her sene yaz mevsiminde buraya hava tebdiline gelir. Hususî dairesinde, bir kaç ay istirahat eder.
—Hangi dersleri okutuyorsunuz?..
—Lise kısmımızda talebe, lise programlarına kabul edilen bütün dersleri görürler. İhtisas kısmında ise münhasıran dine ve ilâhiyata ait dersler okutulur.
—Heybeli Ruhban Mektebinin yetiştirdiği papaslar arasında kendilerine yüksek dini mevki yapmış kimseler var mı?
—Hatırıma gelen bir kaç kişiyi sayayım : Meselâ, bugün Londra Ortodoks kilisesi Baş metropolidi olan Yermanos, bizim mektepte okumuştur. Şimdiki İstanbul Patriği Benjamen, bir zamanlar, Heybeliada mektebinin talebesi idi. Atina üniversitesinde ilâhiyat dersi veren iki profesör, daha böyle birçok din adamları hep buradan yetişmişlerdir.
Aklıma geldi, sordum:
—Talebe için sakal bırakmak mecburî midir?
— Hayır! Fakat isteyenler bırakabilirler. Eskiden daha çok sakallı talebimiz vardı. Kıyafet kanununun neşrinden sonra, ne cübbe kaldı, ne de sakal.
İkram edilen kahvelerimizi içtikten sonra müdürün refakatinde mektebi dolaşmaya çıktık.
Heybeliada papas mektebinde ilk gözüme çarpan şey, ne oldu bilir misini: Temizlik! Talebenin yattığı odalar, yemek yediği yerler, mütalâa ile meşgul olduğu sınıflar o kadar temiz ki, insan ayağile basmağa kıyamıyor. Sekiz kadar talebenin ders gördüğü bir sınıfa girdik.
Hepsi de 18 – 20 yaş arası çocuklar. İçlerinden rast gele birine sordum:
—Sen nerelisin?
Onun yerine arkadaşları cevap verdiler. Girit’ten daha yeni gelmiş. Türkçe bilmiyormuş.
Talebe arasında iki tane de Mısırlı var.
Yerli Rumlardan birine:
— Papas olmağa neden heves ettin? dedim. Hemen bir istavroz çıkardı:
—İstiyorum: Allah nedir öğreneyim!
Bunu söylerken, gözlerinin içi, gülüyordu: Belli ki, pek Allahlık bir şey değildi. Papas olmak insana Allahı öğretmiyeceğini o da biliyordu elbette!
Fakat ne yapsın? Yaşamak için, hayatta mutlaka bir mesleğin ucuna, yapışmak lâzım! Onun da hissesine bir rahip asası düşmüş, geçinip gidecek ömrü oldukça…
Bundan sonra, mektebin kilisesini gezdik. Her gün sabah akşam, burada, vaaz vermeğe alıştırmak için talebeye hitabet talimleri yaptırılırmış.
At nalı şeklindeki geniş yemekhane, büyük lokantaların yemek salonları kadar muntazamdı. Ballarda bir takım kitaplar gözüme ilişti. Yemekhanede bunrın ne işi vardı? Meğerse, yemek esnasında, talebe sıra ile İncilden ayetler ve bir takım ilâhiler okurlarmış.
Mutfağın önünden geçerken
sordum :
— Yemekleriniz nasıl?
Müdür, başını salladı:
Perhiz aylarına girdiğimiz için birincikânunun 25 ine kadar et ve yağ yasak. Bu ara, yalnız zeytinyağlı yemekler veriyoruz talebeye… Ara sıra da tatlı…
Perhiz bittikten sonra haftada dört gün et yemeğimiz var. Sabah kahvaltımız da oldukça doyurucudur. Çay, peynir, reçel!
Papas mektebinde gündelik hayatın nasıl geçtiğini merak etmez misiniz?
Ben, sizin hesabınıza bunu da sordum.
Sabahleyin saat 6,5 da uykudan uyanırlarmış. Yedide giyinir, yediden yedi buçuğa kadar kilisede ibadet eder, sekizde kahvaltılarını yapar. 9 dan 9 buçuğa kadar mütalâa ile meşgul olurlarmış. Ondan sonra da ders! İkindiye doğru yeniden kilisede ibadet… Akşam mektep etrafındaki çamlıklarda gezinti.. Dönüşte tekrar mütalâa. Sekiz buçukta akşam yemeği. 9,5 da da uyku!
Ekmek elden, su gölden, ömür Allah’tan diye işte yaşamanın bu cinsine derler..
Heybeliada mektebinin 15 bin ciltlik zengin bir kütüphaneye sahip olduğunu söylediler. İçinde sekizinci, asırdan kalma o kadar nadide kitaplar varmış ki, bugün dünyanın hiç bir yerinde başka bir nüshasını ele geçirmek kabil değilmiş.
Bir aralık müdüre:
—Disiplini bozanlara ne ceza veriyorsunuz? ‘diye sordum.
—En büyük cezamız, kabahat işleyenleri, yemekhaneye sokmamaktır. Bunlar, yemeklerini arkadaşlarından ayrı yemeğe mecbur edilirler. Daha büyük bir suç işleyenler hakkında da ruhaniyetten tart cezası veririz.
—Kadınlarla münasebette bulunmak da ayrıca cezayı mucip midir?.,
Bu sualim karşımda Rahip Mektebinin Müdürü, mahcup bir genç kız gibi, yarı beline kadar kızardı. Fakat beni cevapsız bırakmağı da nezakete uygun bulmayarak:
—Talebenin, dedi dışarıda yaptığı işe karışmayız. Nihayet rahip de bir insandır. Papas olmakla insanın büsbütün tariki dünya olması da lâzım gelmez ya!
Yazan: Selâhattin GÜNGÖR (1940)