Işıkları söndürülmüş salonda derin bir sessizlik oldu. Korkulu bir ses :
– İşte Killing geliyor. Diye fısıldadı…
Karanlıklar içinde bembeyaz bir iskelet ağır ağır yürümeğe başladı. Herkes nefesini kesmiş hiç ses çıkarmadan yaklaşan bu iskelet adamı beklemeğe başlamıştı. İskelet yaklaştıkça yaklaştı. Karyolasına sere serpe uzanmış üzerinde bikini bir külotla sutyenden başka giyecek bulunmayan dolgun vücutlu bir genç kızın üzerine çullandı. Korkunç iskelet parmakları açıldı. Müthiş bir çığlık atan genç kızın ağzını bu parmaklar sıkıca kapattı. Öbür el genç kızın boğazını sıkmağa başladı. Kısa bir mücadeleden sonra kız hareketsiz kaldı. Killing’in işi bitmiş, sekizinci kurbanını da böylece temizledikten sonra yine geldiği gibi karanlıklara karışıp gitmeğe hazırlanmıştı ki…
Bir anda yanan spot ışıkları Killing’i kaçmasına meydan vermeden yakalayıverdi… Oldukça uzun boylu, vücudunu tepeden tırnağa sımsıkı saran siyah elbisesinin üzerine beyaz boyayla iskelet kemikleri resmi çizilmiş bir adamdı bu. Rejisör Natuk Baytan’a neden Killing filmi çevirdiğini sorduk.
– İtalyanların yaptığı ilk Killing bütün dünyada büyük ilgi görünce bu kervana biz de katılalım dedik. Orijinal bir tip ve hikâyesi var. Günümüzün serüvenleri ve silahlarıyla dolu. Üstelik halk ta fazlasıyla ilgileniyor. Bunların dışında Killing çevirmemizin nedenlerini izah biraz güç olacak.
Çok değerli bir maddeyi çalmak için İstanbul’a yerleşen bir çetenin peşine düşerek İstanbul’a gelen iskelet adam Killing, o değerli maddeyi onlardan önce çalmağa çalışırken, şaşkın hafiye (Sadri Alışık) ve bön muavini (Cevat Kurtuluş) peşine düşer. Bütün olay bunlarla, Killing arasında geçer. Hafiye ile beraber Killing’i arayan iki de gazeteci vardır. Murat Soydan’la Nurlan San’ın canlandırdığı serüven sever gazeteciler arasında da bir aşk hikâyesi döner.
Saner Film’in çevirdiği “Şaşkın Hafiye Killing’e Karşı” da bunların dışında Enver Gökova, Behçet Nacar, Sunay Sun, Ayşin Sümer, Hülya Sahra ve Killing’in kurbanı olan 8 genç kız daha oynuyor. Görüntü yönetmeni de Manasi Filmeridis.
İstanbul’un bir başka semtinde de ikinci bir Killing daha dolaşıyor, karanlıklardan çıkıp, iskelet parmaklarını uzatarak bir takım genç ve güzel kızların boğazlarını sıkıyor, tabancasından dehşet ve ölüm yağdırıyordu. Killing’i sağa sola saldırtan, tüyler ürpertici cinayetler işlemeğe teşvik eden genç bir sinema yönetmeni, Çetin İnanç’tı. “Caniler Kralı Killing” adını taşıyan bu filmin görüntü yönetmeni Ali Uğur’du. Sinemada henüz yeni bir ad olan Nihat Ziyalan, Neriman Köksal, Mine Mutlu, Hayati Hamzaoğlu, Danyal Topatan, Enver Dönmez, Filen Han, Çetin Başaran, Turan Aksoy, Füsun Felek gibi oyuncuların rolleri vardı.
İstanbul’da bir sürü kadın öldürülmüştü. Bunların adlarının baş harfleri yan yana gelince Killing adı çıkıyordu, ortaya. Emniyet ekipleri Killing’in peşine düşmüşlerdi. Ama Killing’in peşinde, tıpkı öbür filmde olduğu gibi kadınlı erkekli gazeteciler de vardı: Nihat Ziyalan, Mine Mutlu, Turan Aksoy. Bunların arasında da aşk geçiyordu. Dördüncü Killing filminde bir de Hind Mihracesi yer almıştı. Çok kıymetli bir elması sahtesiyle değiştiriyor, fakat bunun da sonunda mihrace değil, dolandırıcı olduğu meydana çıkıyordu. Figen Han mihracenin gözdesiydi ve Killing tarafından boğulduğu halde hortlayıp, yeniden olaylara karışıyordu. Bütün Killing filmlerinde olduğu gibi korkunç cinayetler işleyen iskelet adam sonunda yine ölmüyor, bindiği deniz motoru infilak ettiği halde, ölümsüz cani bir deniz mağarasından çıkıp yeni cinayetler işlemek üzere uzaklaşıyordu…