(Yıldız 1962)
Starlar ve rejisörler
TÜRK sinemasında bir starlar devri başlamıştı. Son yıllarda büyük kadrolu filmlere birden yönelinmişti. Bu sistemi, prodüktör ve işletmeciler, ticari bakımdan son derece kârlı buluyorlardı. Yalnız, büyük yatırımlarla, büyük kârlara geçmek oldukça güç bir işti. Öyle ki, tutarlı olunamadığı takdirde, büyük kadroya rağmen, film zarar edebilirdi. Prodüktörlerin, bu noktayı da inceden inceye hesaplamaları gerekirdi.
Her ne kadar bir starlar devri başladıysa da, kamera arkası kişileri de unutulmamalıydı. Büyük kadrolu filmlerin büyük işler yapması, her zaman starlara bağlı değildi. Kötü bir senaryo, kötü bir reji çalışması sonucunda, starların hepsi birer iskambil kağıdı gibi yıkılabilirlerdi. Böyle bir sonuçtan kurtuluşun tek yolu, oyun gücüne bağlıydı.
Türk sinemasında şimdiye kadar en pahalı filmlerden biri olan «Cengiz Han’ın Hazinelerin nin iş gücü starlara hiç de dayanmıyordu. Tek sebep, son derece başarısız bir reji denemesi olmasındandı. Atıf Yılmaz, filmin en ilgi çekici bir yanını teşkil edebilecek figürasyonu bile kullanamamıştı. Bu durumdan sonra, Orhan Günşiray, Fatma Girik, Aysel Tanju, Öztürk Serengil, Atıf Kaptan ve Sami Hazinsesli kadro, elbette filmi kurtaramayacaktı. Hepsi bir yere kadardı.
Demek ki aslında, asıl önemli olanlar, kamera arkası kişileriydi. Bir çeşit isimsiz kahramanlardı. Starlar halka inebilince önemli, halktan kopunca da önemsizleşiyorlardı. Olağanüstü bazı durumlar sayılmazsa, her iki şekil de rejisörlerin ellerindeydi.
Önce Metin Erksan, sonra Atıf Yılmaz
Büyük kadrolu filmlere birdenbire kayış, bütün irili ufaklı prodüktörleri harekete getirmişti. Bunlardan biri de, “Efe Film” sahibi Ertem Eğilmez’di. Büyük kadrolu bir film yapmaya karar vermişti. Aynı zamanda bu film iddialı olacaktı. Bunun için, önce senaryo, sonra da iyi bir rejisör şarttı.
“Beş Kardeştiler” adını taşıyacak film için şu kadro tespit edilmişti: Eşref Kolçak, Muhterem Nur, Ekrem Bora, Suzan Avcı, Ahmet Mekin, Ayfer Feray, Hayati Hamzaoğlu, Aliye Rona, Erol Taş ve Reha Yurdakul… Görüldüğü gibi, epeyce yüklü bir kadroydu, böyle bir kadroyu yönetmek, sanıldığı gibi kolay değildi. Üstelik “Beş Kardeştiler”in önemli bir kısmım çekmek için, İstanbul’un kilometrelerce ötelerine gidilecekti. Kilometrelerce öteler, gözlerden uzaktı. Kilometrelerce öteler birtakım olaylar, birtakım aşklar doğurabilirdi.
Bir ikinci güçlük de, böyle dağınık bir kadroyu filmin bitiminde bağlamaktı. Yoksa birbiriyle hiç bağlantısı olmayan kopuk kopuk olaylarla “Beş Kardoştiler”e bir bütünlük sağlanamazdı.
Bu noktalar göz önünde tutularak, “Beş Kardeştiler”in başına, Metin Erksan getirildi. Hemen anlaşma yapıldı. Metin Erksan, diğer şirketlerdeki reji çalışmalarıyla uğraşırken filmin senaryosu da yazılıyordu. Önce İlhan Engin, sonra Sadık Şendil ve Kemal Tahir derken, senaryo bitmiş, Erksan’a verilmişti.
Metin Erksan, senaryoyu birçok bakımlardan zayıf bulmuştu. Çekilecek film hem kadrolu, hem iddialı olacaktı. Durum böyle olunca, senaryoda bazı değişikliklerin yapılması gerekiyordu. Erksan, gerekli değişiklikleri yapabilmesi için birkaç gün müsaade istedi. Efe Film ise, Riva’ya gitmek için bütün hazırlıkları yapmıştı. Hemen hareket etmek istiyorlardı. Metin Erksan, senaryodaki gerekli değişiklikleri yapmadan filmi çekmeyeceğini söyleyerek reddetti.
Metin Erksan’dan açılan yere Atıf Yılmaz getirilmişti.
Riva’da 25 gün
Hüseyin Baradan, Meral Sayın ve Danyal Topatan’ın da katıldığı ekip yola çıkmıştı. Riva’ya gidiyorlardı. Riva, Karadeniz’in bir kasabasıydı. Gerçekten de güzel bir yerdi. Ekip, kasabayı çok sevmişti. Burada yirmi beş gün kadar kalınmıştı. Bir yirmi beş gün daha kalınabilirdi.
Riva ekibinde romancı Kemal Tahir de bulunuyordu. Senaryo üzerinde bazı değiştirmeler yapıyor, Atıf Yılmaz ile kafa kafaya verip, çalışıyorlardı. Bir romancı ile bir rejisörün ortaklaşa çalışması her bakımdan sağlam sonuçlar verebilirdi. Buna en yakın gerçek, “Yılanların Öcü”ydü. Metin Erksan’ın, roman yazarı Fakir Baykurt’la çalışması yararlı olmuştu.
1950 den sonraki dönemde görülen başarılar, sinema yazarı rejisör dayanışmasıyla olmuştu. Bu, inkâr edilemezdi. Gönül isterdi ki, bütün çalışmalar bu çeşit bir dayanışma içinde olsun. Atıf Yılmaz ve Kemal Tahir’in üzerinde titizlikle çalıştığı “Beş Kardeştiler” bakalım nasıl bir film olacaktı? Bekleniyordu.
…Ve Eşref Kolçak
Riva’da yirmi beş gün kalınmıştı. Bu yirmi beş günlük süre içinde birçok olaylar cereyan ettiği söyleniyordu. Dediklerine göre, ayrı ayrı iki aşk yaşanılmış, bir de dayak hadisesi olmuştu. Döven, filmin jönlerinden biri; dövülen de yine filmin kadın oyuncularından biriydi. Ekipteki bir figüran kız, burada yazılması imkânsız olan birtakım olaylara şahit olmuştu.
Bir başka dedikodu da, İstanbul’da başlıyordu. Bu defaki, Eşref Kolçak’la ilgiliydi. Riva’da işini bitirip, İstanbul’a gelen oyunculardan biri, Eşref Kolçak’ın, tahammül edemediği bir durum yüzünden, seti terk etmek istediğini söylüyordu. Dinleyenler arasında iki de gazeteci vardı. Gazetecinin biri, dinlediği olayı hemen yazıvermişti. Bu yazı belki de şimdiye kadar Eşref Kolçak’ı yeren ilkyazıydı. Çünkü Kolçak, oyunculuğundan bu yana hiç kimseyi incitmemiş, efendi ve mert bir kişi olarak kendini kabullendirmişti.
Bundan dolayı, o beklenmedik yazı, Eşref Kolçak’ı üzebilirdi. Üzülmekte belki haklı olabilirdi. Ama o yazıyı yazana sinirlenmemesi, kızmaması gerekirdi aslında… Eşref Kolçak kızmayıp da biraz düşünseydi, o sert yazının neden yazıldığını, bütün sebepleriyle bulabilirdi ki, taviz verici o ikinci yazının yazılmasıyla, bu sebeplerden biri açık veriliyordu.
İşte, “Beş Kardeştiler” in çekimi için gidilen Riva kasabası, ardında böyle tatsız olaylar bırakmıştı. Ama bu olay, Eşref Kolçakla yapacağımız bil konuşmada bütün gerçeğiyle aydınlanacaktı.
“Beş Kardeştiler”in çekimi devam ediyor
Filmin çekimi henüz bitmemişti. Plâtolarda ve Riva’da harıl harıl “Beş Kardeştiler”e devam ediliyordu. Yorucu bir işti bu filmi tamamlamak. Geride birtakım güçlükler kalmıştı. Ama bu geride kalanlar bir zaman sonra onların gene önlerine çıkacaktı.
Atıf Yılmaz, yorucu bir çalışmaya girişmişti. Ve bu çalışmanın da altından kalkması gerekliydi.
Tepebaşı’nda Şişhane’ye doğru giderken sağda bir yol vardır. Yokuş aşağı Kasımpaşa’ya doğru gider bu yol. Kemal Film platosu da bu yokuş üzerindedir.
Basit bir köy evi dekorunda çalışıyordu Atıf Yılmaz ve arkadaşları. “Beş Kardeştiler”in yalnız beş oyuncusu vardı orada: Muhterem Nur, Aliye Rona, Erol Taş, Hüseyin Baradan ve Hayati Hamzaoğlu durmaksızın çalışıyorlardı.
Havası olan, belli bir anlamı bulunan bir dekoru vardı. Atıf Yılmaz kamera arabasına oturmuş, direktifler veriyordu. Tümünün yorgun olduğu açıkça belli oluyordu.
Öğle yemeği…
Yorgunlar, “stop” kelimesinin ardından yemek masasına hücum ettiler. O sahne bitmişti, ama film…