ESKİ İSTANBUL’UN MECZUPLARINDAN: SAÇLI EFENDİ

0
988

 

Evliya Çelebi’nin kulağına ezan okuyan Saçlı efendinin akıllara durgunluk veren kerametleri—Evliya Çelebi doğduğu zaman Saçlı efendinin ona hediye ettiği teber—Bir gence sen Kerbelâ şehitlerinin sevabını bulacaksın!.. Demişti. Beş on dakika sonra o genç öldürüldü.

A.NALBANDOGLU

Evliya Çelebi, devrindeki İstanbul meczuplarını sayarken bunlara karşı içten ve derin bir sevgi ve saygı beslediğini de söyler. Çelebimizin en çok sevdiği Cezbelilerden birisi de kırk yıl kendi semtlerinde oturan Melamiler sultanı Un kapanlı Saçlı Mehmet efendidir. Mehmet efendinin bükle bükle siyah ve parlak saçları vardı. Daima yalın ayak, başı kabak gezerdi. Kışı yalnız bir İmroz kebesiyle geçirir ve elinde bir teberle (Cübbemden ve Allahtan başka bir şeyim yoktur!.) diyerek dolaşırdı.

O:

— Ben Geliboluluyum!.. derdi.

Fakat gayet fasih Boşnakça konuşurdu. Sık sık ona Kabaniçeli, Çakşırlı misafirler gelir ve kendisinin akrabası olduklarını söyleyen bu adamların Pecoyın Seren taraflarından geldikleri anlaşılırdı. Kendisi Konya’da Erli zade den destur almış, sonra da cezbeye tutularak sokağa düşmüştü. Evliya Çelebi doğduğu zaman sol kulağına ezan okuyan da bu Saçlı efendi idi,

Çelebimiz onun bir çok fevkalâdeliklerine şahit olmuştur. Bunlardan bazılarını şöyle anlatır:

— Bir gün hakir çocukluğumda Unkapanı’nın iç yüzündeki kuyumcu dükkânımızda (ve ketebna aleyhim innen nefse b-in-nefsi)âyetini okuyordum. Kapanî gelip dinlemiş, benim haberim yoktu. Birden bire bir şey işittim:

— Allah Allâh!..

O sırada berber dükkânından (Güreşçiler tekkesi) Şeyhi Pehlivan Halhalli Ali dışarıya fırladı, Bizim  dükkânın önünde Saçlı efendiyi görünce bir nara attı:

— Ey dost !… Şahımız Şah Alidir, Yolunda can ve başımız kurban olsun. Kerbelâ meydanıdır meydanımız!..

Sonra Saçlı efendinin yanma sokularak elini öptü. Saçlı efendi de onun basını okşayarak:

— Derviş Ali! İnşallah bu anda muradın ve maksuduna erüp Kerbelâ şehitlerinin sevabına nail olur sun!., dedi ve elindeki kumkumadan kendisine bir kaç yudum içirdi. Derviş Ali narasına devam ederek tekrar berber dükkânına gidiyordu Saçlı efendi dönerek bana:

— Evlât!. dedi. İşte (Ve ketebna.)âyetinin yeri geldi tekrar oku!.

Şeyh daha cümlelerini bitirmemişti. Derviş Ali soluk soluğa bizim dükkânın önüne geldi, onu yine berber dükkânından çıkan Hacı Ahmet oğlu dal bıçak takip ediyordu. Arkasından şahin gibi yetişti. Bıçağını derviş Alinin kalbi üzerine yerleştirerek cansız yere serdi. Saçlı efendi Derviş Ali’nin kulağına eğildi:

— Şimdi Kerbelû şehadetini buldun mu? (Nefs için bir nefs öldürülmek) âyetinin sırrına erdin mi?… dedi ve yan sokaklara saparak gözden kayboldu,

Babam derhal dışarıya fırladı ve bağırdı:

— Bre tutun şu Hacı Ahmet oğlunu!… Tutun şu katili!…

Halk katili tuttular, Yeniçeri Ağası Hasan Halifeye teslim ettiler. Az sonra Hacı Ahmet oğlunun katil olduğu şer’an derece-i sübûta varmıştı, Ağa kapısı zindanında öldürülerek cesedi Çardak önünden denize atıldı. İşte Saçlı Dede de gözlerimizin önünde geçen şu hadiseyi vukuundan evvel keşfetmiş ve bize söylemişti.

Bir gün Saçlı Dede Dördüncü Sultan Murada gitmiş:

— Murat Çelebi!… demiş Unkapanı’ndaki halanız Sultan üç gün sonra müflis bir hale düşecek. Biçareye elli kese akçe yardım yap da borçlarım versin!…

Sultan Murat bu meczubu:

— Pek iyi baba sultan!… diyerek başından savar. Padişahın yanında bulunan devlet uluları Saçlı efendinin bu sözlerinden bir şey anlamazlar, hayrete düşerler.

Üç gün sonra Muslu sultanın Unkapanı’nda Haraççı Camii ittisalindeki sarayından müthiş bir yangın çıktı. Sultan gecelik gömleği ile sokağa fırlayarak canım zor kurtarmıştı Saçlı efendinin üç gün evvel Padişaha haber verdiği şey vaki olmuş, zavallı sultan müflis bir hale gelmişti.

Evliya Çelebi Saçlı efendiyi yazarken kendi çocukluğunu ve doğumunu da kıvrak ifadesiyle bize anlatır:

— Hiç riya bilmeyen bu hakir evliya dünyaya geldiğim zaman merhum Sunullâh efendi evimizde imiş. Küpe olsun diye kulağıma yüksek sesle ezan okumuş ve yedinci gün (Akike) denilen merasimde de kurbanımızı Şeyh İsmail kesmiş ve:

— Bu oğlan İsmail kurbanıdır!.. Buyurmuşlar, o gece evimizde ulemadan ve sulehadan kırk can varmış. Saçlı Mehmet efendi de kundağımı kucağına almış kulağıma ezan okumaya hazırlanırken sormuş:

— Bu oğlanı agah edip kulağına kim ezan okudu?

Orada bulunanlardan üstadım ders-i âm Ahfeş efendi cevap vermiş:

— Sunullâh efendi!…

Biz dahi (Fena F-illâh) ezanını okuyalım!… demiş ve hazin bir sesle (Ezan-ı Muhammedî) yi okuduktan sonra belindeki teberini yanıma koyarak:

— Bunu bu oğlana hediye ediyorum. Çok gazada bulunsun, (Sahib-i seccade) olsun, zaman fenalığında bir şeyden korkmasın, kumda oynasın ayağına çöp batmasın!, demiş ve ayrılmıştır. Bundan sonra Kasımpaşa Mevlevi hanesi Şeyhi Divane Abdi dede ağzında çiğnediği bir lokmayı ağzıma koyarak :

— Fıkara lokmasi ile perveriş bulsun!..

demiştir.

Yenikapı Mevlevi hanesi şeyhi Doğani dede bu hakiri kucağına alıp havaya atarak:

— Bu oğlan bu cihanda bizim uçurmamız olsun!… buyurmuştur.

Kırk yaşıma girmiştim. Saçlı efendinin hediye ettiği teberi taşıyordum.

1051 H. (1641 M.) tarihinde Leh seferine iştirak ettim. Yağmaya başlamıştık. Teberimi bir kapı halkasına geçirmiş idim. Bu sırada düşmanın şiddetli bir hücumuna uğradık. Çıplak ata atlayarak oradan sıvışmak suretiyle hayatımı zor kurtardım. Yedi günde Kırıma geldik. Fakat gece gündüz:

— Ah Saçlı efendinin teberi!… der idim. İkinci sene yine Leh üzerine sefer göründü. Süvari olarak Leh şehirlerine girdik. Evvelce münhezimen çekildiğimiz menhus Aşcıras şehrine de yolumuz düştü. Derhal evvelce yağmaladığım sarayın önüne gittim. Hemen kapısına bir ok sapladım. Tatar askerlik kanununa göre muharebe esnasında bir asker yağmalayacağı bir evin kapısına ok saplamak suretiyle burasına başkasının müdahalesini men eder. Ben bu konakta yirmi esir, kırk ağırsak, bir çok bakır, kalay edevatı ve samur kürkler iğtinam ettim. Bir hücrenin kapısına doğru ilerliyordum. Bu kapıda Saçlı efendinin teberini evvelce kaçarken nasıl koymuşsam öylece buldum, Allaha şükür ettim. Teberimi aldım!

Paylaş

CEVAP VER