Güvercin deyip de geçmeyelim. Hayatlarında bir hayli ibret levhaları vardır ve onların bütün hususiyetlerini yazmaya kalksak kalın bir kitap meydana gelir.
***
Yazan: Cemaleddin BİRLİK (1946)
Onların ailevî geçimlerini Adem oğulları hayatında tatbik edebilmek imkânı hâsıl olsaydı bu gün ne boşanma mahkemelerine, ne de katil ve cerh davalarına bakan ağır ceza mahkemelerine ihtiyaç kalırdı!
Bunu söyleyen, eski bir güvercin meraklısıdır. Hayatının 40 senesini fasılasız olarak onlar arasında geçirmiş olmasına rağmen hâlâ içlerinde yaşamaktan büyük bir zevk duymakta ve ömrünün sonuna kadar da sevimli kuşlarından ayrılmak istememektedir.
—Güvercinlerden çok bahsedilmiştir diyor. Fakat bugün sizin temas ettiğiniz konu, güvercinin en bakir, işlenmemiş ve tetkik edilmemiş en enteresan tarafıdır.
Hayatının 40 senesini fasılasız olarak güvercinleri arasında geçiren Halil Teker, Arkadaşımıza kuşları hakkında izahat veriyor.
Yeşil yağlı boyalı büyük kümesin kapısını açarak bir sürü güvercini dışarıya çıkarmış, onların cinsleri ve uçuşlarındaki maharetleri hakkında izahat verdikten sonra asıl üzerinde durduğum ailevî hayatlarını anlatmağa başlamıştı:
—Erkek güvercin, diyor, çok hovardadır. Lâkin dişisine karşı da öyle hürmetkâr ve öyle bağlıdır ki karı kocayı ancak ölüm ayırabilir.
Halil Tekerin her cinsten güvercini yuvalarının önünde güneşliyorlar.
Her güvercinin evli olduğunu, evliliği ilk hayat şartı olarak kabul ettiklerini söyleyerek devam ediyor:
—Erkek güvercin ne kadar çapkın ve hovarda olursa olsun evli bir dişi güvercin, hiç bir zaman yabancı bir erkek güvercine yüz vermez ve kocasına asla ihanet etmez.
Önümüzde dolaşan güvercinlerden birini işaret ederek:
—Bakın, dedi, görüyor musunuz şu kabararak gururla ilerdeki güvercine doğru yürüyeni? Bu, erkek güvercindir. Lâkin çapkınlık edeceği tuttu da ileride kocalı bir dişi güvercine kur yapıyor. Dikkat ediniz! Alacağı cevabı şimdi görürsünüz.
Mağrur erkek, boynunu geriye doğru kırmış, ağır adımlarla ve kanat sürüyerek dişinin yanına gitmişti. Güvercin meraklısı B. Halil Tekerin biraz evvel söylediği gibi dişi, bu çapkın erkeğe yüz vermemiş hatta ona bir gaga da vurarak yer değiştirmişti.
Güvercin meraklısı, bir hafta ayrıldıktan sonra tekrar yerine dönen güvercini muharririmize gösteriyor.
—İşte, dedi, gördünüz mü? Erkek güvercin, evli bir dişiden katiyen iltifat görmez ve böylece reftize olur. Erkek ruhen çapkındır, bir şeyler yapmak ister; fakat kadından yüz bulamayınca hareketi bir teşebbüsten ileriye varamaz. Böyle olunca da bu sevimli kuşlar arasında dişinin erkeğe, erkeğin dişiye ihanetinden mütevellit hâdiselere rastlanamaz.
Gerek dişi, gerekse erkek güvercinin son derece kıskanç olduklarını söyleyerek:
—Şayet, dedi, deminki dişi güvercin, kötü niyetle yanına gelen erkeğe yüz verseydi de erkek teşebbüsünde muvaffak olsaydı bu, o dişinin eşi olan erkeğin asla gözünden kaçmaz ve onu bir daha yanına almazdı. Aynı hâdise çapkın erkeğin eşi olan dişinin de gözünden kaçmaz, o da kocasını yuvasına sokmazdı!
Kümesin içini gösterdi. Burada her çift için ayrı ayrı gözler vardı. Sözlerine şöyle devam etti:
—Evli bir dişinin kocasını aldattığına ancak binde bir veya iki nisbetinde tesadüf edilir. Onlar vakanın vuku bulduğu dakikadan itibaren artık birbirlerine darılmışlardır; bir daha birleşemezler. Hatta yan yana gelip yem bile yemezler.
Açıkta kalan erkek ve dişi güvercinin birleşmek suretiyle yeni bir aile hayatı kurabilecekleri ihtimali akla geliyorsa da:
—Buna imkân yoktur, diyorlar. Çünkü ne o açıkta kalan erkek güvercin kendisine yüz veren dişiye iyi gözle bakar, ne de kocasının ihanetine uğrayan dişi, karısı tarafından aldatılmış erkek güvercine sokulur. Artık aldanan taraf ta, aldatan taraf ta, yani dört güvercin duldurlar.
Hayvancıklardaki şu fevkalâde ceza sistemine dikkat ediyor muşuz? Her iki taraf ta yüzlerce hemcinsleri arasında yüz karalarıyla dolaşacaklar! Az ceza mıdır bu?
Halil Teker’le arkadaşımız Dönek güvercinlerin takla atışlarını seyrediyorlar. Güvercin meraklısı kuşlarına elle yem vermektedir.
Ne “Vay sen benim karıma ha!” diyerek bir cinayet işlenmiştir ne de “Sen gül gibi karın dururken gidip başka bir kadınla yayattın öyle mi” denerek boşanma mahkemesine gidilmiştir. Her iki taraf, eşlerini evlerine almamak suretiyle diğer çiftin ekmeğine yağ da sürmüş olmadığına göre güvercinlerin ailevî geçim şartlarını beğenmemeğe imkân var mıdır? Evet, keşki onların bu pek güzel hayatını biz insanlar da hayvanlar kadar tatbik edebilmek imkânını bulsak! Ne mahkeme, ne hapishane! Ailevî işlerde adliye mülgadır…
Bu böyle de diğer taraflarında aksaklık mı var? Hayır. Güvercin karı kocaların aralarındaki iş bölümü de gayet enteresandır.
Bir güvercin yılda iki defa yumurtluyor. Ve iki defa yavru çıkarıyor. Fakat yavru dünyaya getirmek vazifesi tamamı ile dişinin bir yükü değildir. Aşağı yukarı 17-20 gün devam eden kuluçkalık devresinde erkek de dişi kadar vazifelidir. Her gün altışar saat nöbetle yumurta üstünde yatıyorlarmış!
Güvercinlerin bilhassa bu tarafını yıllarca tetkik eden eski bir meraklı Bay Emin Teker de şunları söylüyor:
— Dişi ile erkek güvercinin yumurta üstünde nöbet değiştirmelerine saat tutmaca dikkat ettim. Altı buçuk saat olmamıştır. Hep altı saatin hitamında erkek kalkar dişi yatar. Dişi kalkar erkek nöbete girer. Zannedersiniz ki başuçlarında çalar saat vardır da altı saatte bir onlara nöbet değiştirmelerini haber verir…
Bir güvercinin üç yumurta yaptığı hemen hemen hiç görülmemiştir ve çift yumurtadan da ekseriyetle biri dişi diğeri erkek yavru çıkmaktadır. Yavru çıkması ile güvercinin ikinci defa yumurtaya yatması arasında 25- 30 günlük bir fasıla vardır. Bu fasılada dişi güvercin yumurtlamakla vazifeli olduğundan yavrular, sadece erkek tarafından beslenmektedir. 17-20 gün sonra ikinci yumurtalar da yavru verdiğine göre birinci yavrular kendiliklerinden yem yemeğe başlayıncaya kadar erkek onları beslemek hususunda eşinden katiyen yardım beklemez.
Yavruların eş bulmaları da çok enteresandır. Bu hassas kuşlar içinde erkek ve dişi iki kardeş yavrunun birleştiklerine hiç rastlanmamıştır. Besleyenler onların birer evlendirme memurlarıdır. Ve münasip gördükleri yavruları, cins ve renk bakımından göz önünde tuttukları hususiyetlere göre birleştirmektedirler.
Muhatabım, güvercinlerin hastalık hususunda da çok titiz olduklarını işaret ederek diyor ki:
—Onlar tüy dökümü devresinde karın ağrısına tutulurlar, işte bu hastalıkları zamanında erkek ve dişi arasında cinsî münasebete son verilir. Hastalıkları geçinceye kadar ikisi de birbirine karşı en müşfik hislerle bağlıdırlar. Hastalıklarında bile ne başka yuvaya giderler. Ne de yuvalarına bir başkasını alırlar. Onların ev taassupları da gözden kaçmayan en hassas hususiyetlerinden biridir. Erkek ne kadar hovarda ve gözü dışarda olursa olsun, bir kere bile fırsat bu fırsat deyip de yuvasına bir yabancı kadın almaz!
Eğer bir dişi güvercin, her nasılsa bir erkek güvercine yüz vermiş de kocası tarafından terkedilmiş ise ve bu hâdise o dişinin yumurtlama devresine tesadüf etmiş dahi olsa erkek gayri meşru saydığı o yumurtalar üstüne yatmaz.
Güvercinin, meraklısı İçin kıymet ölçüsü, yoktur. Mısırî, Hünkâr! Deste kuyruk, Yakalı, Balon, Bango, Dönek, Malta diye bir sürü cins güvercin sayılıyor ve 300 den fazla güvercin cinsi olduğu söylenerek:
—Abdülhamit ve Sultan Reşat da güvercin meraklısı idiler. Fakat onlar dahi tam bir koleksiyon yapamamışlardır, deniyor…
En makbul güvercin, Dönek cinsidir. Bay Halil Teker, yerde yem yemekte olan güvercinlerden birini yakalayarak:
—Bu, dedi, Dönek dediğimiz güvercindir.
—Dikkat edin! dedi. Biraz daha yükseldikten ve bir tur daha yaptıktan sonra dönecektir.
Dönmesini, tekrar yerine gelecek mantısında anlamıştım. Eline iki kuş daha alarak, yüksekte uçana gösterdi. Dönek bunu görür görmez havada gagasından bir noktaya saplanmış gibi kanatlar açarak öyle bir dönmeğe başladı ki hızla dönen bir vantilatörden farksız!
Asıl garip tarafı da kuşun küçücük bir inhiraf dahi yapmaksızın tam bir daire halinde uzun müddet havada bir vantilâtör oluşudur.
Güvercin meraklısı Halil Teker sevimli kuşlarını sık sık muayene ederek onların günlük durumları İle alâkadar olur.
Onu havada dikkatle seyrettik. Hakikaten zevkli ve eğlenceli bir şey. Fakat konuştuğum güvercin meraklıları:
—Aman, diyorlar, talebeler bu işe merak sardırmasınlar. Çünkü güvercin merakı talebeye ne kitap, ne ders, ne mektep düşündürür. Varsa da yoksa da güvercin derken farkında olmayarak cahil kalırlar.
Talebenin en büyük düşmanı güvercin, güvercinin en amansız düşmanı da şahindir. Şahin havada öyle bir saldırış saldırır ve en kıymetli kuşunuzu gözleriniz önünde öyle bir pençeler ve götürür ki arkasından gözyaşı dökmemeğe imkân yoktur. Bu arada insan şahinler de yok değildir. Meselâ, kuşlarınızı uçurduğunuz zaman indirmenin şeytanlıklarını kullanır ve en kıymetli kuşunuzun uçuştan dönmediğini görerek ona bir düşman toprağına mecburi iniş yaptırıldığını yüreğiniz yana yana anlarsınız. Fakat günün birinde onun esaretten kurtulup yine size döndüğünü görmeniz de olağan vakalardandır.
—Yerde, gayet güzel renkli bir güvercin göstererek:
—Nitekim! dedi, bu kuş bir hafta evvel kazaya uğramıştı. Uçuştan dönmedi. Lâkin dün çıkageldi!
Güvercin deyip de geçmeyelim. Hayatlarında bir hayli ibret levhaları vardır ve onların bütün hususiyetlerini yazmağa kalksak kalın bir kitap olur.
Cemaleddin Bildik