Devrin Başvekili Dr. Refik Saydam’ın 1 Şubat 1942 günü Türk milletine yaptığı ve özeti: “Bu Cihan yangınından elbirliğiyle ve kudretli olarak çıkacağımıza sağlam ve sarsılmaz imanımız vardır” dan ibaret hitabesinden 15 gün sonraydı. Naziler, “Yahudilik’in kökünü kazıma” planını genişleterek Türkiye’deki 55.500 Yahudi’yi de kapsayan “Yahudi meselesinde kesin çözüm”e varmayı kararlaştırıyorlardı. Siyonist çevrelere göre; Nazi afeti, yüksek bir uygarlık düzeyine erişmiş Avrupa kıtası üzerine iniyordu.
İkinci Dünya Savaşı patlak vereli iki buçuk yıl henüz dolmuştu. Türkiye savaşa katılmamıştı. Ancak zihinleri kurcalayan: “Acaba Türkiye, savaşa katılır mı?” Ya da “Katılmak zorunda bırakılır mı?” sorusu cevapsız kalıyordu.
Dünyayı sarmış bir savaşın ne denli felaketlere yol açacağını herkes biliyordu.
Hitler, 30 Ocak 1933 günü Almanya Başvekilliği’ne seçilip iktidarı ele geçirdikten sonra, ruh bilimcilerin “Sapık bir ideoloji” diye nitelendirdikleri bir düşüncesini uygulamaya koymuştu. Bu düşünce 12 yıl 3 ayda ve üç safhada uygulanacaktı.
1-Hitlerin iktidara geçişinden savaşın başladığı 933-939 yılları arasında
2- 939-941 yıllarında ve
- olarak da kesin çözüm bölümü 1941-1945 yılları arasında!..
AMAÇ: YAHUDİLİĞİN KÖKÜNÜ KAZIMA!
Yahudilik’in kökünü kazıma, Nazi planının esas ilkesini meydana getiriyordu.
1941 yılının en belirgin vasfı, Avrupa harbinin bir Cihan Savaşı haline dönüşmesi olmuştu. Bu savaşa hazırlıksız girmek zorunda kalmış Müttefikler, 1942 yılı başlarında büyük yenilgilere uğramışlardı. Bu devrede Nazi Almanya’sında baş göstermiş Yahudi düşmanlığı da ibret verici bir biçime dönüşmüştü. Hz. İsa’nın Yahudi asıllı olmadığını ispatla görevlendirilmiş Nasyonal Sosyalist Hıristiyanlık Enstitüsü de bu espriden esinlenerek kurulmuştu. Önceleri Nazi Almanya’sındaki Yahudi asıllı Almanlara karşı başlayan baskı birçok bilginin yapıtlarını meydanlarda yakmaları bir kavim olduğu savunulan Almanlarla Yahudileri her türlü ilişkiden cinsel yaklaşımlar dahil menetmek, kitleler halindeki göçlere, tutuklamalara, Yahudilerin uzaktan görülebilecek biçimde sırtlarına beyaz bir bez üzerindeki Yahudi yıldızın dikmek zorunluluğuna, temerküz kamplarında Yahudileri yarı aç mecburi iş gördürmeğe kadar vardırılmıştı.
Nazi’lerden kaçan Yahudileri hiç bir memleket kabul etmiyordu. Çok sayıda yolcu taşımak için gerekli değişiklikler yapılmış 200 tonluk “Strouma” yatı aralarında birçok çocuğun bulunduğu 769 kişiyle 1941 yılı Aralık ayı ortalarına doğru İstanbul’a gelmiş, ancak Türk makamları göçmenlerin karaya çıkmalarına izin vermemişti. İngiltere’de bunların Filistin’e girmelerine engel olacağını açıklamıştı. Bu yatı Türk makamları Karadeniz’e gönderdiler. Fakat “Strouma” 24 Şubat 1941 günü bir Alman denizaltısı tarafından batırıldı. Kurtulan sadece bir kişiydi.
TÜRKİYE YAHUDİLERİ DEHŞET İÇİNDE!
Nazi Almanya’sının Yahudileri top yekûn imha kararı bütün Yahudileri dehşete düşürdüğü kadar Türkiye Yahudilerini de korku içine salmıştı. Almanlar, Bulgaristan’ı bile işgal etmişler ve Türkiye’ye yaklaşmışlardı. Türkiye, Almanya ile savaşmak zorunda kalırsa, Türkiye’deki Yahudilerin durumu ne olurdu?
Hitler’in Yahudileri imha planı hakkında kopuk, resmi olmayan fakat inanılır kaynaklardan sızan haberler tüyler ürperticiydi. Nazilerin Almanya’da başlattıkları Yahudi aleyhtarlığını Tüm Avrupa Yahudilerinin imhası maksadına dek götürdükleri öğreniliyordu.
Avrupa’dan Romanya’ya geçen ve oradan da kendilerine sığınacak yurtlar arayan Yahudileri taşıyan vapurlar torpillenip batırıldıkları, içlerindekilerin boğuldukları haberleri uyanan dehşeti daha da genişletiyordu.
Türkiye sınırlarına yaklaşan Nazi tehlikesi, İstanbul Yahudilerinden çoğunu düşündürüyor, bunlardan 345 kadarı, kendi kiraladıkları derme-çatma bir motorla Filistin’e gitmek üzere Marmara’ya açıldıkları sırada motorun fırtına nedeniyle alabora olup içindekilerle birlikte battığı da duyuluyordu.
Avrupa Yahudilerinin top yekûn imhasına kişi olarak kimin karar verdiği şimdiye dek anlaşılmamış olmakla beraber imha planı aralıksız uygulanmaktaydı.
Nazi Partisi Lideri Adolf Hitler, önceleri Yahudilerin Doğu’ya sevkini ve Doğu’da imhalarının sağlanmasını önermiş, ancak imha planının Doğu’da uygulanması uzun süreceği için sakıncalı görülmüştü. Naziler bu devrede seyyar ölüm timleri de kurmuşlardı. Bu timlerin görevleri, ele geçirilen Yahudileri öldürmekti.
AVRUPA YAHUDİLERİNİN SAYISI SAPTANTYOR
Naziler, tüm Avrupa kıtasındaki Yahudilerin sayısını gösteren çizelgeyi 20 Ocak 1942 günü tamamlamışlardı. Çizelgeye göre, Avrupa’nın bir parçası sayılan Türkiye’de yaşayan Yahudilerin sayısı 55.500 kadardı Tüm Avrupa Yahudileri ise 11 milyon kişiden ibaret bulunuyordu. Bu çizelge çoğaltıldı ve 36 bölgede imha planını uygulamakla görevlendirilmiş yetkililere gizli olarak gönderildi. Her yetkilinin tam başarısı, çizelgedeki sayıda gösterilen Yahudi’yi bölgelerinde tutuklayıp imha edip edemediklerine göre ölçülecekti.
Türkiye Yahudileri, ele geçirildikleri takdirde diğerleri gibi önce bir temerküz kampında toplanacaklar, sonra da Nazi Almanya’sında uygulanan sisteme göre “Incineration” denilen yakarak kül etme işine tabi tutulacaklardı.
Bu iş için Nazilerin ilk kez Münih’e 16 Km. mesafedeki Dacnau’da meydana getirdikleri temerküz kampı ve insan fırınlarına benzer tesisler yapılması zorunluydu. Demiryolu ile İstanbul’a gönderilecek ve İstanbul’da tutuklanacak Yahudiler temerküz kamplarında bir deri bir kemik haline gelinceye dek kaderlerine terkedilecek, sonra da önce gaz odasında kitle halinde “Gıftgas/Zyklon”la bir dakikada öldürüldükten sonra cesetleri hazırlanan fırınlarda kül haline getirilecekti!
Türkiye’de yaşayan Yahudilerin çok azı bu çizelgenin hazırlandığını gizli istihbarat örgütü aracılığıyla öğrenmişlerdi. İsrail Dışişleri Bakanlığı görevlilerinden İstanbul eski başkonsolosu Moshe Benyakov, bu kararı Türkiye’de Yahudilerden bazılarına duyurabilmişti. İstanbul’daki Sinagoglarda yapılan törenlere katılanlara hahamlar bu gerçeği kapalı olarak duyuruyorlardı.
Naziler, İstanbul’da insan yakacak fırınların Haliç’teki Sütlüce’de yapılmasını planlamışlardı. Burası, Sütlüce’nin Beyoğlu kazası Hasköy, nahiyesinin kuzeyindeki İmrahor – Karaağaç yolunun kesiştiği noktanın doğusunda kalan ve meskün olmayan geniş arazi idi.
YA NAZİLER, TÜRKİYE’YE SALDIRSAYDI?
24 Şubat 1942 günü Almanya’nın Türkiye nezdindeki Büyükelçisi von Papen’e karşı suikast düzenlenmesi, Türkiye özellikle İstanbul Yahudilerini düşündürmeye başladı. Üzüntünün odak noktası von Papen’in suikasttan kurtulmuş olması değildi. Hitler, bu işi de Yahudilere yükler, intikam planını daha da hızlı yürütebilirdi.
Bu arada Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 17 Mart 1942 günü İzmir halkına bir hitabede bulunuyor, “Harp dışında kalmaya çalışacağız. İşlerimizi düzelteceğiz ve eğer harpten kaçınmak mümkün olmazsa vatan borcunu şerefle ve haysiyetle ödeyeceğiz” diyordu.
Nazi ve savaş tehlikesi tamamıyla geçmiş olsaydı Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanı her türlü yoruma elverişli sözler söyler miydi? Akıbetleri bakımından İstanbul Yahudilerini düşündüren Nazilerin Türkiye’ye saldırmaları ihtimaliydi. Almanya’nın Türkiye nezdindeki Büyükelçisi vor Papen Yahudilerin imhası konusunda Türkiye ile ilgili bölümünün, Türkiye’nin ancak Nazi Almanya’sı tarafından işgali halinde uygulanabilir nitelikte bulunduğunu, Türk yetkili makamlarından yaptığı sondajlar sonucu edindiği bir kanaate dayanarak Hitler’e bildirdiği gibi, planın doğuracağı ağır sakıncalar nedeniyle bundan vazgeçilmesini de ayrıca önermişti. Nitekim von Papen, suikast olayından sonra gittiği Almanya’dan dönüşünde 24 Mart 1942 günü Sofya’da gazetecilere: “Türkiye harp istememektedir ve tarafsızlığını koruyacaktır” demişti.
Nazi Almanya’sının Yahudileri imha planında 6 milyon Yahudi can vermiş. Bir kasırga dehşetiyle esen bu akımdan sonra sağ kalabilenler, Nazi Almanya’sının başlattığı İkinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesi ile ölüm orağının başları üzerinden çekildiğini görerek rahat nefes alabilmişlerdi. Türkiye’nin de basiretli ve ihtiyatlı tutumu, dünyada barışın sağlanması bakımından övgüye değer bir davranıştı.
Müttefik kuvvetleri 15 Nisan 1945 günü işgal ettikleri topraklarda henüz hayatlarını yitirmemiş Yahudilerin barındıkları barakalarda birer iskelete dönüşmüş varlıklarıyla karşılaştıkları gibi yakılmak üzere insan fırınlar, önünde yığılmış insan cesetlerini de görmüşlerdi.
Bir günde 6000 zavallıyı öldürdüler
Nazi yöneticilerinin, İkinci Dünya Savaşa sırasında kurup yüzbinlerce zavallıyı ölüme yolladıkları toplama kamplarının en büyüğü, Polonya’nın güney kesiminde, Oswiecim şehri yakınlarındaki “Auschwitz” kampıydı. Burada, 14 Haziran 1940’tan 18 Ocak 1945’e kadar Naziler yaklaşık olarak 920.000 kişiyi gaz odalarında zehirleyerek öldürdüler. Sovyetler’in tahminlerine göre bu miktar bu kadarla kalmıyor, 4 milyona varıyordu. Bir keresinde bir günde tam 6.000 kişinin gaz odalarında öldürülüp, sonra da fırınlarda yakılarak ortadan kaldırıldığı bilinmektedir. Bir toplama kampında öldürülenlerin sayısı milyonlarla ifade edilirken, bütün toplama kamplarında öldürülenlerin sayısının, bu rakamların birkaç misline yükseleceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Kampın 1940-43 yılları arasında komutantık yapan Nazi subayı Rudolph Franz Ferdinand Höss, Almanya’nın tesliminden sonra tutuklanmış, 1947 yılında, 11 Mart’ta başlayan yargılanması 2 Nisan’da sona ermiş ve 47 yaşındaki Höss, 15 Nisan günü kampın olduğu yerde Oswiecim’de asılarak cezasını görmüştü.