Yazan: Şevket RADO (olay mecmuası, 1945)
Kadınların erkeklerden daha merhametli oldukları söylenir. Kimsesizlere onlar erkeklerden daha çok acır; sokağa atılmış bir kedi yavrusunun perişan hali onların gözlerini yaşla doldurmaya kafi gelir. Tavuk kesen bir kadına bütün ömrümce rastlamadım. Erkeklerin yüreğinde en ufak bir teessür uyandırmayan küçük bir vak’a kadınları günlerce müteessir eder. Doğrudur. Kadınlar umumiyetle erkeklerden daha merhametlidirler. Fakat insan yalnız kadın mahkumlardan mürekkep bir ceza evini gezdiği zaman, bu kadınlardan çoğunun adam öldürmekten senelerce hapse mahkum olarak cezalarını çekmek üzere buraya geldiklerini öğrenince kadın ile merhamet arasındaki sıkı münasebeti kat’i surette unutuyor.
Adliye Vekaletinin memleketimizdeki hapishanelerde tatbik edilen eski ceza sistemini tarihe mal edip mahkumları çalıştırmak ıslah etmek gayesi ile iş esasına dayanan yeni ceza evleri kurduğunu, gazetelere akseden muhtelif haberlerden öğrenmişsinizdir. Marmara’da ki küçük İmralı adası yalnız mahkumlara tahsis edilmiştir. Suç işleyip hapse girmiş olan mahkumlardan iyi hâl gösterenler oraya götürülüyor, tarlada, atölyede çalışarak, bir taraftan mahkumiyet müddetini doldururken, ,diğer taraftan öğrendikleri san’atlarla cemiyete yararlı bir uzuv haline geliyorlar. Çalışan malı kamların vücuda getirdikleri eserlerden mürekkep bir sergi geçenlerde İstanbul’da, Beyoğlu’nda açılmıştı. Vatandaşlar, Adliye Vekâletinin hapishane sistemimizde bir inkılap yapmak için giriştiği teşebbüsün bu ilk verimli sergisini memnuniyetle gezmişler, görmüşlerdir.
Ben Kayserideki “Kadın Mahkumlar Ceza Evini” gezdim. Bu ceza evi de iş esasına dayanan ve yalnız kadın mahkumlara mahsus bir ceza evidir. Yurdun muhtelif yerlerindeki hapishanelerde bulunan kadın mahpuslardan ıslah olmaya yüz tutanlar buraya getirilmiştir. Bu kadın mahkumlar Kayseri Bez Fabrikasının muazzam atölyelerinde birer makine başına geçerek, diğer işçilerle maddi haklar dâhilinde çalışıyorlar.
Kayseri kadınlar ceza evi her bakımdan mükemmel bir müessesedir. Çalışma zevkini tadarak daha şimdiden faydalı bir uzuv haline gelen bu suçlu kadınlar müddetleri dolduğu zaman, şimdilik bankada biriken gündeliklerini de alarak yerlerine yurtlarına dönecek, yeniden hayata, fakat bu sefer dürüst bir vatandaş hayatına avdet edeceklerdir.
Kayseri kadınlar ceza evinde 140 kadın mahkum vardır. Bunlardan 124 ü adam öldürmüştür. İçlerinde otuz seneye kadar ağır hapse mahkum olanlar görülüyor. Bazıları hafifletici sebeplerle, dört beş seneye mahkum olmuşlar. Yalnız yedi kadının suçu hırsızlıktır. Zaten bu ceza evine en az bir buçuk, en çok 30 seneye mahkum olanlar getiriliyor.
Kadınlar niçin öldürür?
Mahkum kadınlar fabrikada, öteki işçilerden kolayca ayrılsınlar diye turuncu renkte tulumlar giyiyorlar. Fabrikayı gezerken bunları elbiselerinden tanıyabilirsiniz. Hemen çoğunda bir katil yüzü yoktur. Zaten sorarsanız da çoğu suçunu saklıyor. Masum görünmek arzusunu yenemiyor. Mutlaka bir hikaye dinliyorsunuz, fakat o hikaye kendisinin hayalindeki hikayedir. Mahkemede itiraf ettiğine pek benzemiyor. Çoğunda “Ben böyle şey yapar mıyım” diyen bir hal var.
Bununla beraber işledikleri suçları büyük bir teessürle, bin bir pişmanlık duyarak anlatanlar da var. Onlarca da suçlarının ilk sebebi “cahillik” tir. İfadelerine göre kimisi kıskançlıktan, kimisi namusunu korumak, maksadı ile bu işi yapmış; kendisini zorla kaçırmak isteyeni öldürmüş. Koyunların tarlaya girmesinden çıkan kavgada hiddete gelip bıçağına sarılmış. Kimi çirkin ve ihtiyar kocasından kurtulmak için bir “cahillik” etmiş yahut kocası başkası ile evlenmek istediği için mani olmaya kalkmış. Bin bir sebep bu bahtsız kadınların ömürlerini karartmış, yuvaların bozmuş, mesut olmalarına imkan bırakmamıştır. Ama hepsi yaptıklarına pişmandırlar. Hem canlarına kıydıkları insanlara, hem de kendilerine acıyorlar.
Havva adında bir kadınla konuştum. Kötü niyetler beslediğini sandıkları bir adamı kardeşi ile beraber gece sopa ile öldürmüşler. İkisi de otuz beş sene hapse mahkum olmuş. Nedamet içinde. Geceleri rüyasında evini, kardeşlerini görüyor. Namazını kaçırmıyor. Öldürdükleri adama kendisinden çok acıyor.
Biri kocasını bir gözü kör olduğu için bir türlü beğenmemiş. Sevdiği adamla evlenip mesut bir hayata başlamanın tek çaresi onun vücudunu kaldırmaktır sanmış. Adamın yemeğine zehir koymuş. “Ben onun yemeğine zehir koydum ama bütün hayatım bana zehir oldu.” diyor. “Başıma gelecekleri bilseydim hiç yapar mıydım?” diye dövünüyor.
Kardeş katili
Size Behiye’nin hikayesini anlatayım:
Söylediğine göre o, kız kardeşini doğru yola sevk etmek için uğraşırken katil olmuştur.
Kız kardeşi çok haşarı bir kızmış. Bir kere evlendirmişler, pek az oturduktan sonra kaçmış. Başkaları ile yaşamaya başlamış. Belki on kişiye gitmiş. Ailenin adı kötüye çıkmış, kardeşi hakkında söylenen sözler ağrına gidiyormuş. Kaç kere çağırıp nasihat etmiş. O yine bir adamdan başka adama gider durur, sonra bir evvelki aşkını da sonrakine öldürtmüş. Bu yüzden bir kaç kişiyi de yakmış. Hapishanelere göndermiş. Nihayet son yaşadığı adamdan da ayrılınca kız kardeşine gitmiş. Gel artık bizimle otur, uslan, namusunla yaşa diye nasihat etmiş. Kız “Gelmem!” demiş. Bir kaç defa kavga etmişler. En sonunda yine bir gün kavgaya tutuşmuşlar. Kız kardeşinin elinde bıçak varmış. Üzerine bıçakla hücum etmiş. “Nasıl oldu bilmiyorum, diyor, bu sırada bıçak ona saplandı. Öldü. Kardeşimin katili oldum. Ah o bıçak! 0 gün nasıl da ortaya çıktı! Kardeşim öldü, ben bir türlü ölemiyorum” diye sızlanıyor. Hapishanelere bu çalışma, usulünü koyanlara dua ediyor. “İş başında her şeyi unutuyorum, nasip olurda köyüme gidersem orada benden iyi insan olmayacak” diyor.
Ölümle sona eren gelin — kaynana kavgası
Sarı gözleri ile hemen dikkati çeken başka bir mahkum kadın, Afife Gülmez, kaynanasını öldürmüş, 12 sene hapse mahkum olmuş bir kadındır. Otuz yaşında olduğunu söylüyor. Evlendikten sonra kaynanası ile bir türlü geçinememiş. Kaynanası onu ikide birde kocasından ayırmaya çalışırmış. Hatta son kavgalarında boğaz boğaza gelmiş. Kadın “git bu evden, bir daha buraya gelme, ben oğluma başka karı alacağım” diyerek sokağa atmış, kapıyı üzerine kapamış. O da gece, eve girip kaynanasını keserle öldürmüş. Şimdi o sakin ve rahat uyuklar uyuyor, arada bir de türküler söylüyormuş.
— Hangi türküleri söylüyorsun? Dedim.
Belli ki Afife Gülmez, anasını çok özlemişti. Talihinden şikayetçiydi.
Cevahir taşına kıymet biçilmez
Gidip erbabına danışmayınca
Azrail gelse de canımı vermem
Hasretlik anama kavuşmayınca
Memleketten çıktım. Yıldız piyade
Ben küçüğüm ama derdim ziyade
Kahkülüm yüzümde, sürmen gözümde
Bir murad almadım dünya yüzünde…
Belli ki Afife Gülmez, anasını çok özlemişti. Talihinden şikayetçiydi.
— Kaynananı öldürdüğüne pişman oldun mu? dedim. Zavallı kadına acıyor musun?
Sualime hemen cevap vermedi, biraz düşündü, Sonra:
— Ben kendime acıyorum. Diye mırıldanarak yanımdan ayrıldı
Şevket Rado