…Ve Nâzım Hikmet poğaçasının son lokmasını ağzına atmış…
Her mataın bir çarşısı pazarı olduğu gibi yazı denen nesnenin piyasası da ezelden beri “Babıâli”, yeni adı ile Ankara caddesidir. Burası, eli kalem tutan bahtsızın maltepe bayan twitter ömründe bir değil, yılda binbir defa ziyaret ettiği o garip Kâbedir ki, kara örtüsüne, karasevdasına tutulanların dudak izleri yerine, Tanrının günü sıka sıka posasını çıkardıkları beyinlerinin solgun gölgesi titrer…
Ve burada Öyle bir hava eser ki, bir kere onu ciğerlerinden geçirmek gafletine düşenler, serden geçerler ama, ondan geçmezler ve bile bile zehirlenen afyonkeşler gibi onsuz edemezler..
Mahmut Yesari, kaçıncı, kaç bininci defa yine bu yokuşun yorulmaz yolculuğunu yapıyor.
Gün olur küser görünürler, fakat hangi baltaya sap olsalar, yine dönüp dolaşarak gelecekleri yer burasıdır.
“Yazı”nın tarlası burasıdır, tohumu, harmanı, fabrikası, tezgahı, deposu, mağazası, işçisi hep buradadır.
Ham madde buradadır. O, burada ayıklanır, işlenir, pişirilir, dokunur, burada alınır, burada satılır…
Sağda tarihçi Ahmet Refik ve Kaygısız Osman Cemal
Bütün şöhretler bu caddeden akar giderler…
Ne istiyorsunuz? Roman mı, hikaye mi, fıkra mı, makale mi?..
Yoksa fotoğraf, resim, karikatür mü?
Kâğıt mı, renk mi?
Matbaa, klişe… Mücellit mi?
Bayi, müvezzi mi?..
Dedim ya, hepsi buradadır.
İşte bunlar da, Babıali ile okuyucu arasında mekik dokuyanlar.
Meraklı iseniz, bir gün gelin bu caddeye.. İsterseniz gazetecilerin meşhur randevu yeri şu meşhur kahveye girin…
Yahut kapılarının önünde müşteri bekleyerek “hava” alan kitapçılardan birinin yanına sokulun, dinleyin…
Size her gün kafalarının, kalplerinin, ruhlarının, hayallerinin en körpe yemişlerini taze taze verenleri hep burada bulacaksınız!
İşte caddenin alt başında “Tan” in önünde “Akşam” sahiplerinden Kâzım Şinasi ile buluşan Ercüment Ekrem…. Bitirdiği bir yazıdan başlayacağı bir yazıya gidiyor… Yorgunluk nedir bilmeyen biri gibi şen…
Şen nükteli Ercüment Ekrem ile (Akşam) sahibi Kazım Şinasi.
Ve ötede tarih kadar eski şöhretini tarihe borçlu olan Hoca Ahmet Refik, elinde kâğıt kalem, kim bilir hangi tarihi kayıtla meşgul…
Açık Söz’ün tok sözlü başmuharriri Ethem İzzet Benice.
Bu cadde, sakinleri için bir sokak değildir. Bu öyle çatısız bir meskendir ki, sağlı sollu kapılarından hep aşina sesleri gelir ve kim ne derse desin, ayni yolun yolcuları onun sert kaldırımlarında yüklendikleri ömrün tek tesellisini birbirlerinin gülen gözlerinde bulurlar…
Dudaklarının arasından hiç düşmeyen sigarasının dumanını savura savura, elinde çantası yokuşu tırmanan Mahmut Yesari’yi önlüyorum:
İşte.. Amca beyle sohbetini bitirmiş, kim bilir hangi şen kıyıda mevzusunu avlamaya koşan Cemal Nadir…
—“Nereye böyle?..
—“Ya sen?..
Ne tuhaf… Nereden gelip nereye gittiğimizi bildiğimiz halde, yine birbirimize soruyoruz.
Nereye olacak?.
Buranın ötesi var mı ki?..
“Yazı”dan konuşa konuşa, bu en tatlı sohbetin içinde yürüyoruz.
Karşıdan elinde ağızlığı, bastonu.