Yazan: Ragıp Şevki YEŞİM (yedigün, 1946)
Sabır, tevekkül yuvası içine bırakılmış öyle bir yumurtadır ki, muradına ermiş olanlar, saadetlerinin bu yumurtadan çıktığını bilmezler, bedbaht olanlar ise, anaç bir kuluçka gibi bu yumurtanın üstünden kalkmazlar.
Fakat bu böyle olmakta beraber sabır, ümidin de kardeşidir. Ekseriya ikisi at başı beraber giderler. Birbirlerinden ayrılmazlar, ümit doğup da bir cenin halinde düştüğü zaman ise sabır, unutulur, bir köşeye atılır, orada yine zamanı gelip de üzerine eğilinceye kadar metruk ve sessiz kalır.
Sabrı doğuran ekseriya âdemoğlunun karşılaştığı felâketler, musibetler, bedbahtlıklar ve kötülüklerdir. Her şey, insanlar ve hayvanlar, bütün bir sakin tabiat bazen bir insana düşman kesilir, her adımda bir çelme, her adımda bir yumruk vardır; küfür, lanet, aksilik ve şanssızlık birbiri ardı sıra gelir, tabiat bile ona düşman kesilir.
Fakat bütün bunlara karşı sabır, eğer kuvvetli bir irade içinde ise, kayalardan daha sert hali ile her şeye, her fırtına ya karşı durur, her darbede dikilir ve biraz daha kuvvetlenir.
Şarkın büyük filozofu şeyh Sadi’nin bir hikâyeciği vardır ve şöyle anlatır:
“— Allahın hikmeti olacak, dalâlete düşmüş, kötü bir ad kazanmış, mazisi, çirkefle kaplı bir adam bir gün, talihin garip bir cilvesi ile âkil, kamu, fazıl ve temiz insanların doldurduğu bir cemiyete düştü. Adam onların güzel, uygun ve dürüst hareketlerini göre göre eski fena huylarını terk etti, tamamı ile onlar gibi hareket etti. O da âkil, kâmil, fazıl ve temiz bir insan oldu.
Onun bu haline karşı herkes hayrette idi, temiz hareketlerini takdir ediyorlardı. Fakat bunu gizli ve pazarlıklı bir sebebe hamlediyorlar, kendisini o günkü hali ile değil, eski halile görüyorlardı. Bu bir açık haksızlıktı, fakat zavallı, gece gündüz yüreğini eriten bu görüşü yok edemiyordu.
Nihayet bir gün dayanamadı, aralarına girdiği insanların en adiline, en fazılına ve en ihtiyarına koştu. Onu, içine çekildiği evinde buldu, gözyaşları içinde halini anlattı. İhtiyar, sukunetle onun sırtını okşadı:
-Dua et ki sen kendi şöhretinden iyisin. “Düşmanlarım ben de olmayan şeylere iftira ediyorlar” diye sevilmesini. Sabret, vicdanın ile Tanrı seni teselli etmeğe yeter!”
***
Sabur olmak, bir insan için olgun olmak demektir. Ekseriya kavgacılar, sinirliler, küfürbazlar, hain ve asiler sabır nedir bilmeyen insanlardır. Romanın olgun iki imparatoru olan Sezar ile August, kendi aleyhlerinde şiirler yazan, mısralarında en ağır küstahlıklarla iftiralar savuran iki şaire karşı hiç bir harekette bulunmazlardı. Onların bu halinden bahseden bir Romalı tarihçi şu satırlarla hayret eder:
“Sezar’ın da, August’ün de bu halleri neden ileri geliyordu: Alicenaplıklarından mı, yoksa olgun oldukları için mi?”
Nefse itimadın, en beliğ imtihanı olan sabırlılık, insanlar arasında kale kadar metin bir irade yaratır. O kaleyi aşmak, o kaleyi yıkmak o kadar zorlaşır ki, çarpan, saldıran için bazen bir ölüm kaynağı haline gelir. Sokrat bu ifadenin en canlı misalini vermiştir. Büyük filozof bir gün Atina’da birçok kimselerin kendisini zemmettiklerini duyunca gülmüş ve şu sözleri söylemiştin
-Aleyhimde söylenen sözler doğru ise bu benim nefsimi ıslah etmeme hizmet eder. Değilse bana ait olamaz. Çünkü o zemmettikleri adam ben değilim!
* * *
Eğer sabır olmasaydı, zaten insanların ömürlerinden çok seneler eksilirdi. İntihar sabırsızların, sabrın azırlığına tahammül edemeyenlerin, sabrın yük ile çökenlerin baş vurdukları bir iptidailik değil midir. Bazen bir idam mahkûmuna bile sabır, en rahat ölümü hazırlamaz mı? Zühdü tekva ile ömrünü harcayanların istinat ettikleri şey de sabırdan başka nedir?
Şeyh Sadi:
“Ey beni okuyan insan, der, sefaletler ve felaketler içinde sabırlı ve ümitli ol, sefil ve bedbahtların en büyük el tutanı ümittir. Ümit gözyaşlarını siler, kalbe kuvvet verir, hayır ve sevinç doğurur!”
Gam ve keder sabrın en büyük düşmanlarıdır. Ekseriya birçok insanlar, birbiri ardı sıra hücum eden bu çöktürücü kuvvetlere hiç bir silâhla karşı duramazlar. Fakat sabır, bütün silâhlardan kuvvetlidir.
Fransa’nın bedbaht ve talihsiz kıralı On dördüncü Louis ömrünü birçok felâketler, matemler, kederler içinde geçirmişti. Oğlu öldüğü gün derin bir mahzunluğa gömüldü, fakat kendisini bu hüzne teslim etmedi, ölümden dolayı krala ve kraliçeye taziyete gelmiş olanlardan asil bir kadın, ana babanın hüznü karşısında kendisini tutamayıp hüngür hüngür ağlamaya başlayınca, Louis:
Madam, benim kayıbım seninkinden daha büyük olduğu halde ben sabrediyorum. Bu feryatların faydası yok! dedi.
Ertesi yıl iki kardeş çocuğu ve nihayet bir torunu öldü. Bilâhare 15 inci Louis adile tahta çıkan küçük torunu korkunç bir hastalığa yakalandı.
On dördüncü Louis bütün bu felaketlere göğüs gerdi, torunu hastalıktan kurtulduğu zaman ise geçirdiği acı ve ıstırapları anlatmak ister gibi: İşte, benim ilk evladım budur! dedi.