Yazan: Nurullah TİLGEN (çiçek, 1952)
Türk cemiyetinde kadın ve erkek oynatmak âdet idi. Asırlar boyunca oynatılan ve temaşamızda yer alan bu kadınlara çengi diyoruz. Çenginin lügat manası, çenk çalan rakkase, oyuncu kadın veya kızdır.
İlk devirlerde kadınlar arasında yer almış olan çengi daha sonraları erkek toplulukları arasına girmiştir. Çengilerin ekserisi azınlıklardan bilhassa kıptilerden olurdu. İstanbul’da Balad’ın loncası, Kacımpaşa’nın Badulla’sı, Üsküdar’ın Bülbüldere’si, Edirnekapı’nın Sulukulesi’nden Tıflı, Mahbub, Askıcı Emine, Ament vesaire gibi devirlerinde isim yapmış çengiler yetişmiştir. Çengiler trup halinde çalışırlar ve bunlara da çengi kolu denirdi.
Çengi kolunun diğer esnaf teşekkülleri gibi bir kol başım, bir muavini, on iki kişilik hanende ve rakkase heyeti, dört kişilik keman, çifte nara ve iki daire denilen zilsiz teften müteşekkil bir de saz heyeti vardı. Çengiler rakıs ettikleri sırada göz alıcı elbiseler giyerlerdi. Çok eskiden topuklarına kadar inen bol ve dalgalı ve göğsün yarığı görünmek üzere bütün hatlarını tebarüz ettiren ince ipekli bir gömlekler giyerlerdi. Bellerine yine ipekli kumaş parçaları ve mücevher cinsinden kemerler takarlardı. Başlarına kenarları işlemeli ipekli yemeni örterler ve güya tesettür yapıyorlarmış gibi yemeninin iki uçlarını dişleriyle tutarak rakıslarını yaparlardı.
Çengilerin makyajları da göz alıcı şekilde idi; yanaklara allık, kaşlara rastık ve gözlere sürme sürerek yapılan makyajlar son asırlara kadar kullanılmıştır.
Çengilerin saç tuvaletlerini de ihmal etmediklerini ilâve edeceğiz. Gerdan kırmak, göbek çalkalamak ve göğüs titretmek rekkaselerin belli başlı hareketlerinden idi. Çengi rakıs esnasında tempo temin etmek üzere ilk devirlerde avuçları arasına ikişer tahta parçası alır ve bunları kaşık oyununda olduğu gibi birbirine vururdu. Sonraları pirinçten küçük ziller takarak oynadıkları, daha sonraları da baş ve şehadet parmaklarını birbirine sürerek tempo temin ettikleri görülmüştür. Bu zillerin tannan olmasını temin için zilin halitası içine bir miktar altın ve gümüş ilâve edilirdi. Zillerin en iyisi İstanbulda Kumkapı’da yapılmakta ve rağbet görenleri de (dügah – neva) yani (la – re) sesleri verenlerdi. Çengilerin rakısları sırasında çalınan besteler de oynak olurdu. Bunlar karciar, hicazkar, Suzinak, gerdaniye besteleri idi. Rakıs sırasında etraftaki seyirciler süzülür ve gözüne kestirdikleri kimselerin önüne iğilmek suretiyle parsa denilen bağşişi toplarlardı. Bu pasalar madeni para zamanında alana yapıştırıldığı gibi kâğıt para zamanında da göğse sokulurdu.
Bugünden geriye doğru göz atacak olursak hemen her devirde kadın oynatıldığını görürüz. On altıncı asra rastlayan üçüncü Mehmed’in 21 gün devam eden sünnet düğününde yapılan esnaf geçit resimlerine rekkaseler de iştirak etmişti. On yedinci asırdaki İstanbul hayatından bahseden Evliya Çelebi bu çengi kolları hakkında uzun uzun izahat vermektedir; oyuncu kolları denilen bu çengi kollarının 200 – 300 kadar efradı olduğunu da ilâve etmektedir. Çeyrek asra kadar kırıntıları kalmış olan bu çengi kollarından yarım asır evvel (Tosun paşa kızı) adlı bir kol çok meşhurdu.
Çengilerin ekserisi iffet perdesi arkasında şurada burada fahişelik yapan hafif meşrep kadınlar olup bunlar erkeklerin olduğu kadar kadınların da hoşuna giden cinstendiler. Bu itibarla çengiler gittikleri topluluklarda her insanın gönlünü yapmayı bilirler ve rağbet görürlerdi. Lütfi tarihi bize bu hususta güzel bir vakayı anlatmaktadır:
Zamanın sedaret kaymakamlarından Osman Paşa diğer hükümet erkânı gibi evinde çengi oynatmağa çok hevesli idi. Kocası gibi bu işin tiryakisi olan karısı da zaman zaman evinde çengi âlemleri tertip ederlerdi. Babıali’deki husus’ dairelerinde tertip edilen çengi toplantıları gece sabahlara kadar devam eder ve bu da pek haklı olarak halkın dedikodusunu mucip olurdu. El altından hükümete yapılan bir ihbar üzerine bostancılar Babıali’nin etrafında tertibat almışlar ve eğlence sırasında baskın yapacaklardı. Paşa vaziyeti öğrenerek o gece eğlenceye tertip eden karısına yalvarır. Fakat şehvetten gözü bir şeyler görmeyen kadını bu kararından yaz geçirmek kolay mı? Nihayet rakıs başladı, çengiler yan çıplak bir halde sedire gömülerek mest olmuş paşanın karşısında rakıs ederlerken bostancılar Babıali’deki Osman Paşa’nın dairesini basarlar. Vaziyet sadrazama haber verilir. Osman Paşa Limni adasına, karısı Bursa’ya sürülür ve zavallı çengiler de kabahatsiz yere idam edilirler.
Gördünüz mü paşa karısının tiryakiliği yüzünden başlarına gelenleri? Yüksek mevki işgal eden kimselerin karıları arasında bir hayli ilerlemiş olan bir kötü zevk en kolay şekilde eve davet edilen çengilerle tatmin edilirdi.
Malum olduğu üzere çengi evlenme ve sünnet düğünlerinde ve Kâğıthane eğlencelerinde de yer almıştır. Kâğıthane’ye eğlenmek üzere giden aileler yaprak dolmasını yapmağı ihmal etmedikleri gibi orada kıpti çengileri oynatmağı da unutmazlardı.
Nihayet çengiler kanto daha sonra da varyete namı altında sahneye çıkmışlardır. Tuluat kumpanyaları piyesin temsilinden evvel bir kanto veya varyeteyi yaparlardı. Galata’da başlayan kantolar İstanbul’un hatta yurdun her tarafında rağbet görmüştür. Belli başlı kantocular meyanında Peruz, Şamram, Büyük ve küçük Verpinler, Büyük ve küçük Amelya, Blanş, Hermine, Avantiye vesaire idi.
Kadın oynatmak Avrupai mânada bale adiyle karşımıza çıkmaktadır. Üçüncü Selim zamanında memlekete giren bale memlekete beyaz Rusların gelmesiyle gelişmiştir. Şehir Tiyatromuz’da bir de operet kısmının kurulmuş olması yerli birçok balerinlerin yetişmesine sebep oldu. Bugün devlet himayesinde bir bale okulu olduğu gibi müteaddit özel bale okulları da açılmış bulunmaktadırlar.