Boğaziçi Yalıları – Ucuz Tarih http://www.ucuztarih.com Sun, 25 Jul 2021 10:52:41 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.4.1 BOĞAZİÇİ YALILARI 14: BEYLERBEYİNDE HASİP PAŞA YALISI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-14-beylerbeyinde-hasip-pasa-yalisi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-14-beylerbeyinde-hasip-pasa-yalisi/#respond Fri, 23 Jun 2017 11:07:40 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=4413 Birinci sayımızda başlamış olan bu yazı serimizde, sırasıyla Boğaziçi yalılarının umumi durumundan, Kıbrıslı Mehmet Paşa, Edib Efendi, Hekimbaşı, Mustafa Fazıl Paşa, Keçecizade Fuat Paşa, Recai Efendi, Yusuf Kâmil Paşa, Âli Paşa, Hıdiv İsmail Paşa, Tarabyadaki eski İngiliz Sefarethanesi ve Enver Paşa yalılarından bahsetmiştik. Bugün de Beylerbeyindeki Hasip Paşa Yalısını anlatıyoruz.

Yazan: Haluk ŞEHSUVAROĞLU

GEÇEN, asrın zariflerinden biri, “Dünyanın en güzel şehri İstanbul’dur. İstanbul’un en güzel yeri Boğaziçidir. Boğaziçinin en güzel yeri Beylerbeyidir. Beylerbeyinin en güzel yalısı da Hasip Paşa Yalısıdır” demiş. İlk inşası II. Mahmut Devrine rastlayan Hasip Paşa Yalısı, sonradan gördüğü tadillerle de zamanımıza kadar güzelliğini muhafaza etmiştir. Yalının mimari karakteri hakkında. Yüksek Mimar Sedat Hakkı Eldem, şu bilgiyi vermektedir: Beylerbeyinde, Yalıboyu Caddesinde, ilk yapılışı II. Mahmut Devrine tesadüf eden Hasip Paşa Yalısının hususiyeti; sofanın dört tarafında, dört daire yapılmış olmasındadır. Her iki daire sofanın birer tarafına dizilmiş, biri Boğaz, diğeri bahçe tarafında yer almış ve aralarına biri büyük, diğeri daha küçük olmak üzere birer merdiven gizlemiştir. Her dairenin Boğaz ve bahçe tarafında ikişer odası mevcuttur. Gayet büyük olan sofanın iki tarafında, uzun mihveri üzerine eyvanlar yapılmıştır. Bu eyvanların dış yüzleri sofa münhanisine muvazi olarak, kavisli yapılmıştır. Büyük merdiven yerinin dış duvarında da, aynı kavis tatbik edilmiştir. Sofa, yan kapıları ile iki tarafındaki dairelere bağlanmakta ve böylece bunların her birine tahsis edilebilecek bir durumdadır. Yüklük, sedir ve kapaklar sonradan yapılan tamir esnasında kaldırılmıştır. Geçenlerde bir gazete ilânında ölüm haberini teessürle öğrendiğimiz Hami Bey, eski İstanbul efendilerinden biri idi. Hayatının sonuna kadar bu yalıyı itina ile muhafaza edebilmiştir. Yalının içi de, eski eşya ile ve zevkle döşelidir. Hâmi Bey, bu dede yadigârı binayı dostlarına büyük bir nezaketle gezdirir, tatlı tatlı eski hâtıralarını anlatırdı. Rahmetlinin büyüklerinden duyduğuna göre; Sultan Mahmut zamanında, yalı, bazı resmî toplantılara sahne olmuştu. Hasip Paşa Yalısının tarihinde. Jön Türklerin burada yaptıkları toplantılar ve mülâkatlar mühim bir yer almaktadır. Abdülâziz Saltanatında; yalıyı bir yaz mevsimi, Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa kiralamıştı. Bu münasebetle Jön Türkler buraya gelir ve kendilerine yardım eden Prensi ziyaret ederlerdi.

Yalının son sahibi olan Hâmi Bey, bu güzel binayı devlete hediye edip, bir hayır müessesesi haline getirilmesini de düşünürdü. Bir ziyaretimizde:

— Geçen gün yalıya İstanbul Valisi Lûtfi Kırdar Bey geldi ve “Burası yabancılar için İyi bir oyun yeri olur” dedi, diye de ilâve etti.

Hâmi Bey, valinin bu temennisinden memnun olmamıştı. O, içinde dedelerinin hayali dolaşan tarihî yalı, hâtıraları ile muhafaza edilsin istiyordu. Onun bozulmasına, hele içkili, kumarlı bir otel haline getirilmesine, gönlü hiç razı değildi. Boğaziçinin bütün güzelliğini muhafaza eden bu eski yalısını, devlet, vârislerinden satın alıp, bir Boğaziçi müzesi halinde muhafaza etse, ne kadar iyi olurdu. Eski eşyası ile döşeli bir yalı, kayıkhanesi, mutfağı ve diğer müştemilâtı ile, geçmiş zamanlardaki hayatımızı bütün canlılığı ile anlatır, medeniyetimiz gözle görülüp, hissedilebilirdi. Böyle bir hareket, bu yalıyı ömrünün sonuna kadar titiz bir itina ile muhafaza etmiş olan Hâmi Beyin ruhunu da şadederdi.

Gelecek yazı: Kuruçeşmede Tırnakçı Yalısı

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-14-beylerbeyinde-hasip-pasa-yalisi/feed/ 0
BOĞAZİÇİ YALILARI 13: KURUÇEŞMEDE ENVER PAŞA YALISI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-13-kurucesmede-enver-pasa-yalisi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-13-kurucesmede-enver-pasa-yalisi/#respond Thu, 08 Jun 2017 11:08:48 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=4332 Yazan: Haluk ŞEHSUVAROĞLU

Birinci sayımızda başlamış olan bu yazı serisinde sırasıyla, Boğaziçi yalılarının umumi durumundan, Kıbrıslı Mehmet Paşa, Edib Efendi, Hekimbaşı, Mustafa Fazıl Paşa, Ali Paşa, Hıdiv İsmail^ Paşa yalılarından ve Tarabyadaki eski İngiliz Sefaretinden bahsetmiştik. Bugünkü yazımızda Enver Paşa Yalısını tanıtıyoruz.

ASRIN başlarında sultanların oturduğu Kuruçeş- medeki yalı, daha evvelleri «Şah Sultan Yalıları» diye anılırdı. Burada, biri büyük, diğeri küçük, iki bina vardı, 1802 senesinde Şah Sultan Yalıları, 200 kese akçe ile Musevi bir sarrafa satılmıştı. Sonraları yalı, tekrar Hazinei Hassaca alınmış ve sultanların ikametlerine tahsis olunmuştu.

Şah Sultan Yalılarından, İstanbul tarafında bulunan büyük yalı, bir müddet Hamdi Paşanın tasarrufunda kalmış ve Paşanın ölümünden sonra, II. Abdülhamit tarafından, Etem Paşaya ihsan olunmuştu. Etem Paşa bu yalıda, bilhassa zengin kütüphanesinde, verimli yıllar geçirmiş, âlim oğullar yetiştirmiştir. Paşa, dahiliye nazırı bulunduğu sırada, İstanbula gelen Avusturya – Macaristan Veliahdı Arşidük Rudolf, 19 nisan 1884 cumartesi günü, Üsküdar tarafına yaptığı bir gezinti dönüşünde, Kuruçeşmeye, Etem Paşa Yalısına gelerek. Paşaya bir kart bırakmıştı.

Scanned by Scan2Net

Etem Paşanın ölümünden sonra yalıyı, Şûrai Devlet Reisi Sait Paşanın oğlu Şerif Paşa satın almıştı. Boğaziçinin bu eski ve güzel yalısına, Şerif Paşa büyük bir tamir koydurmuş ve bu esnada, yalının üslûbu da bozulmuştur. Bu tamirler sırasında, deniz üstündeki cepheye balkonlar ilâve edilmişti. Şerif Paşa henüz yalıya yerleşmeden, II. Abdülhamidîn iradesiyle, bina. Padişahın hemşirelerinden Mediha Sultanın ikametine tahsis edilmiştir. Fatma Sultanın ölümünden sonra, Mediha Sultan, Baltalimanı Sahilhisarına geçince, yalı tekrar boş kalmış ve Meşrutiyetin ilânında, bir müddet yalıda. Meclisi Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey, kiracı olarak oturmuştur. Yalı bu sırada, Enver Paşa ile evlenmesi münasebetiyle, Naciye Sultana verilmiştir. Enver Paşa binanın arkasına bazı yeni daireler yaptırmış, yalının dağ tarafındaki bahçeleri, koruları tanzim ettirmiş ve tepeye bir de köşk inşa ettirmiştir. Bu yalı, Hazinei Hassa tarafından verilen ananevi cihazlarla döşenmiş Boğaziçinin son sultan yalılarından biri idi. Sultan Reşadın başkâtibi Halit Ziya Uşaklıgil, hâtıralarında, bir gün sultanın vezirinin kendisine gelip, Sultan tarafından hazırlanmış bir cihaz defteri getirdiğini söyliyerek: “Bu defterde neler yoktu, neler,” dedikten sonra, şunları sıralamaktadır: İnci ile işlenmiş gelin yorganından yataklığın üzerinde som sırma kaplı obadan tutun da, mücevher gümüş takımları…”

Enver Paşa, yalının üst katında ve İstanbul tarafındaki büyük salonu kütüphane olarak hazırlamıştı. Burada misafirleri kabul eder ve zengin bir kitaplık içinde, günün siyasi, askeri meselelerini münakaşa ederdi. Birinci Dünya Harbinde, bu kütüphaneye kabul edilen

en mühim sima, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa olmuştu. Büyük Harbin bizim aleyhimizde kötü bir neticeye doğru gitmekte olduğunu gören Mustafa Kemal Paşa, İkinci Ordu Kumandanına vekâlet ettiği sırada, diğer ordu kumandanlarına bir şifre ile müracaat ederek, hükümeti devirmek ve İtilâf Devletleri ile münferit bir sulh yaparak devleti kurtarmak teşebbüsünde bulunmuş ve bu hareketten haberdar olan Başkumandan Vekili, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeye, Bahriye Erkânı Harb Reisi Albay Rauf Beyi (Orbay) memur etmiş, sonra da Anafartalar Kahramanını Kuruçeşme Yalısına davet ederek, kütüphane salonunda kendisiyle uzun bir mülâkat yapmıştı. Enver Paşanın biraderi Kâmil Bey, bu gizli mülâkattan bahsederken: “Biraderim konuşmanın mahrem kalması için, kapıya, Sultan Efendinin nezaret etmesini ve içeriye habersiz kimsenin bırakılmamasını rica etmişti.” demektedir.

Mütarekenin imzalanmasından sonra, başta Enver Paşa olmak üzere, İttihat ve Terakki ileri gelenieri, bu yalının rıhtımından, kendilerini memleketten kaçıracak gemiye geçmişlerdi. Bu tarihî yalı, Kuruçeşmedeki büyük kömür depolan yapılırken, yıktırılmış ve buradaki hâtıralar böylece dağılıp gitmiştir.

Gelecek hafta: BEYLERBEYİNDE NASİP PAŞA YALISI

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-13-kurucesmede-enver-pasa-yalisi/feed/ 0
BOĞAZİÇİ YALILARI 12 – TARABYA’DAKİ İNGİLİZ SEFARETHANESİ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-12-tarabyadaki-ingiliz-sefarethanesi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-12-tarabyadaki-ingiliz-sefarethanesi/#respond Fri, 02 Jun 2017 08:21:32 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=4247 Yazan: Haluk ŞEHSUVAROĞLU

Birinci sayımızda başlayan bu seride, Boğaziçi yalılarının umumi durumundan, Kıbrıslı Mehmet Paşa, Edib Efendi, Hekimbaşı, Mustafa Fazıl Paşa, Keçecizade Fuat Paşa, Recai Efendi, Yusuf Kâmil Paşa, Âli Paşa ve Hıdiv İsmail Paşa yalılarından bahsetmiştik. Bu yazımızda, Trabya’daki İngiliz Sefarethanesini tanıtıyoruz…

Rus Harbi esnasında II. Mahmut, İstanbul şehri dışına çıkmış ve “Sancak-ı Şerif”i alarak karargâhını Rami Çiftliğinde kurmuştu.

Padişah, harbin sonlarına doğru, 12 Mayıs 1892 tarihinde Ramiden Tarabya’ya nakletmişti. Sancak-ı Şerif büyük bir merasim ile Kalender Kasrına konulmuştu. II. Mahmut’ta evvelce bir Rum beyine ait iken hazineye geçen ve uzun zaman “Tarabya Kasrı” ismi ile anılan sarı boyalı, iki katlı, büyük ve geniş bir yalıda yerleşmişti. Mabeyin mensupları civar sahilhaneleri işgal etmişler, hassa kuvvetleri de muhtelif yerlerde çadırlara bölünmüşlerdi.

I.Mahmut, harbi Tarabya’dan takip ediyor, devlet işleri ile burada meşgul oluyordu. 1827 de İngiltere ile siyasi münasebetler kesilmiş, araya Yunan hâdiseleri girmişti. Rus Harbi başladıktan sonra, İngiltere tekrar Osmanlı İmparatorluğu nezdine bir Büyükelçi göndermişti.

Yeni Elçi Sir Robert Gordon Büyükdere Çayırında kurulan bir divanda evvelâ sadaret kaymakamı tarafından kabul olundu. Bir saat sonra II. Mahmud’un huzuruna çıktı. İtimat mektubunu ve getirdiği hediyeleri takdim etti. Bundan kısa bir müddet sonra, Padişahın silâhtarı Ayazağa’daki çiftliğinde de sefire bir ziyafet çekti.

I.Mahmut, Rus tehlikesinin arttığı günlerde payitahta dostluk ve iyi niyetlerle gelen İngiliz Büyükelçisine, 3 Temmuz 1829 günü karargâhında Hekimbaşı Abdülhak Mollanın muvakkaten işgalinde bulunan bir yalıyı hediye etti. Tarabya Burnunda bulunan ve arkası kayalık bir arazi olan bu yalı II. Bayezit vakfındandı. Hekimbaşı bu yalıdan Mahmut Paşa yalısı diye bahsetmektedir.

İngiliz Büyükelçisi Sir Robert Gordon kendisine hediye edilen bu yalıya o yaz taşındı ve ili Selimin ilk defa Fransız elçilerine verdiği bayrak kullanmak hakkından faydalanarak, bu bina üzerine İngiliz bayrağı çekti.

Sir Straford Canning 1842 tarihinde Büyükelçilik vazifesi ile tekrar İstanbul’a geldikten kısa bir müddet sonra, Galatasaray’daki sefaret binası yandı. Büyükelçi bu tarihlerde Büyükdere’de bir kira evinde oturdu. Beyoğlu’ndaki sefaret 1845 te yeniden inşa edilmiş olduğundan, sefir bu binaya nakletti.

Yaz mevsimlerini kâh Büyükdere’de, kâh Kandilli’de, yahut da Tarabya’daki yalı ve köşklerde geçiriyordu. Tarabya’da deniz kenarındaki bir kira evinden Canning kitabında şöyle bahsediyordu:

“Boğaz sahilinde dar bir rıhtım kenarında iki üst katı en alt katın üzerine taşmış, orta pencereleri çıkmalı ve kiremit döşeli taraftan maada, her yanı siyah renkte üç katlı, dört köşeli, ahşap bir ev tasavvur et. Odalar güzel ve ferah, evin arkasında arazi öyle birdenbire yükseliyor ki en üst katın penceresinden hemen bir tarasaya çıkılıyor ve bahçemizi de bu ve bunun gibi birkaç set teşkil ediyor!…”

II.Mahmud’un İngiliz sefirlerine verdiği Tarabya’daki yalı bu tarihlerde yanmış, yahut yenisi ‘yaptırılmak üzere yıkılmış olabilir. Daha sonraları Tasladığımız Tarabya’daki yazlık İngiliz Sefareti binasında, 1876 yazında, tarihîmizi alâkadar eden mühim vakalar geçmiştir.

Elimizdeki son resimlerden, iki tarafındaki kuleler ve ön cephesini kaplayan balkonu ile eski mimari ile ve bilhassa Boğaziçi üslûbu ile alâkalı bulunmayan bu binanın inşa tarihini tespit edemedik. Abdülâziz’in son dokuz senesinde İstanbul’da İngiliz Büyükelçiliği yapan Sir Henry Elliot, 1876 hâdiselerine ismi karışmış yabancı diplomatlardan biridir. Abdülâziz’in hal’i ile yerine getirilen V. Murat hastalanmış ve onun da değiştirilmesi zarureti hâsıl olmuştu. Yeni bir saltanat değişikliği karşısında tereddüde düşen vükelâ bu hususta İngiliz Büyükelçisinin mütalâasını almak istiyordu. Bu maksatla Sadrazam Rüştü Paşa 25 ağustos cuma günü Tarabya’daki İngiliz Sefarethanesine giderek Sir Elliot’la gizli ve mühim bir görüşme yaptı. İngiliz Büyükelçisi, Sadrazamın anlattıklarına karşı: “Bu derece nazik bir mesele hakkında kati bir rey veremeyeceğini” bildirmişti.

Bu mülâkatın ertesi günü, Veliaht Abdülhamit Efendinin hizmetinde bulunan emniyet ve itimadını kazanmış bir İngiliz de, Veliaht namına Sefiri ziyaret ediyordu. Veliahdın adamı, Abdülhamid’in İngiliz dostu olduğunu, mavi kitapları tercüme ettirip okuduğunu anlatıyor ve hükümdar olursa, yapacağı işlerden bahsediyordu. Sefir: “Söze itimat edilemeyeceğini” bildiriyor ve Veliaht hakkında İngilize bazı sualler soruyordu.

31 ağustos 1876 da V. Murat hal ‘edilmiş ve II. Abdülhamit Osmanlı tahtına oturmuştu. Bu sıralarda da Tarabya’daki İngiliz Sefarethanesi bazı mühim görüşmelere sahne olmuştu. 16 Eylül perşembe günü bu yalıda bir sefirler konferansı toplanmış ve mühim siyasi meseleler görüşülmüştü.

Bu tarihî bina İkinci Meşrutiyet yıllarında yanmış ve yerine yeni bir bina yapılmamıştır.

Bugün eski Sefarethanenin kalıntıları ve büyük, güzel bir bahçe eski hâtıraları düşündürmektedir.

Gelecek hafta: ENVER PAŞA YALISI

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-12-tarabyadaki-ingiliz-sefarethanesi/feed/ 0
BOĞAZİÇİ YALILARI 11: EMİRGANDA HIDİV İSMAİL PAŞA YALISI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-11-emirganda-hidiv-ismail-pasa-yalisi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-11-emirganda-hidiv-ismail-pasa-yalisi/#respond Sun, 28 May 2017 04:36:20 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=4131 Birinci sayımızda başlamış olan bu yazı serisinde, sırasıyla Boğaziçi yalılarının umumi durumu, Kıbrıslı Mehmet Paya, Edib Efendi, Hekimbeyi, Mustafa Fâzıl Paşa, Keçecizade Fuat Paya, Recai Efendi, Yusuf Kamil Paya ve Âli Paya Yalılarından bahsetmiştik. Bugün de, okuyucularımıza, Emirgan’da kendisinden artık ufak bir iz bile kalmamış olan Hıdiv İsmail Paşa Yalısını tanıtıyoruz…

YAZAN: HALÛK ŞEHSUVAROĞLU

İkinci Mahmut 1828 Rus Harbi sırasında, Ramideki karargâhını bir müddet Boğaziçine nakletmişti. Padişah Tarabya Kasrında oturuyor, maiyeti erkânı bazı yalıları, hassa taburları da Kalender ve Büyükdere taraflarını işgal etmiş bulunuyordu.

Padişahın harem takımı da, Emirgan’daki Gümrükçü Osman Paşa Yalısına getirilmişti. Hazinedar usta, Şehzade Abdülmecit Efendi ve sultanlar zaman zaman Gümrükçü Yalısına inerlerdi. II. Mahmut, yalıya gece kalmak üzere gelirdi.

Emirgan’daki büyük ve güzel sahilhane. Gümrükçü Osman Paşadan sonra Serasker Hüsrev Paşaya intikal etmişti. Hüsrev Paşa eski yaşayış tarzını sever, zevkine düşkün ve zengin bir vezirdi. Konağı, yalısı birçok gençler için bir mektep halindeydi. Genç yaşında terbiyesine aldığı köleleri, memlekete faydalı insanlar olarak yetiştirmişti.

Hüsrev Paşa evinde tamamıyla eski Türk âdetlerine riayet ediyordu.

Ayağına sarı atlastan bir şalvar, sırtına Lâhor şalından bir mintan, üzerine mavi canfes kaplı, altın tokalı bir samur kürk giyer, boynuna nazar boncukları asardı.

Paşanın oturduğu odanın aynının padişahın saraylarında bile görülmediğini söyleyenler vardı. Odanın yüzü denize nazırdı. Dalgalar âdeta pencerelerin dibinde oynaşırdı. Arka tarafı ise gül fidanları, portakal ağaçları, nadide çiçeklerle müzeyyen bir bahçeye bakıyordu. Havuzlarda, fıskiyelerin, çağlayanların altında mercan balıkları yüzerdi. Tavan, bahçeye ve yerdeki halılara bir nazire teşkil edecek şekilde işlenmişti.

Dehlizler, sofalar, renk renk deniz hayvanları sedefleriyle o kadar süslü, o kadar musanna idi ki, oda nerede başlı yor, bahçe nerede başlıyor, fıskiye odada mı, dışarıda mı, divan koltuğunda mı oturur, muallâkta mı? Bunları kolayca kestirmek mümkün olamıyordu.

Boğazdan esen hafif rüzgâr, bahçeden lâtif kokular getirir ve içeride cariyelerinin çaldığı ney ve ud sesleri dinleyenleri gaşyederdi.

Koca Hüsrev Paşanın vefatından sonra Emirgan’daki sahilhane, Mustafa Reşit Paşaya intikal etti.

Reşit Paşa yeni ikametgâhında uzun bir ömür sürmedi. Fakat Emirgan yalısı. Reşit Paşanın oturduğu yıllarda, mühim ziyaretlere, görüşmelere sahne oldu.

Reşit Paşa, yalısını büyük bir zevkle tanzim etmişti. Deniz tarafındaki bir odada oturan Reşit Paşanın bir gün ziyaretine gitmiş bulunan Sahip Molla Beyin anlattığına göre, yalı baştanbaşa yeni hasırla döşenmiş. Sadrazamın odası sarıya boyanmış, döşemeler, perdeler, hep sarı renk kumaştanmış. Paşa kanarya sarısı entari ve üstüne sarı Şam hırkası giyiyormuş, pabuçları sarı, parmağındaki yüzük de sarı yakutmuş.

1856 tarihinde Giritli Mustafa Paşa Sadaretinde, Reşit Paşa, yalısının korusundaki köşkünde inzivaya çekilmişti. O sıralarda bazı siyasi hâdiselerle sıkılmış bulunan Abdülmecit, Mabeyinci Osman Beyin teşvikiyle Reşit Paşanın fikrini almaya karar verdi.

Paşanın Mabeyne çağırılması, vükelâ arasında Sadarete getirileceği dedikodusunu uyandıracağı için, Osman Bey, Padişahın evvelce kendisine ihsan ettiği köşke gitmesini ve orada gizlice görüşmelerini ileri sürdü. Sultan Mecit:

— Demek sen beni onun ayağına götüreceksin! deyince, Osman Bey:

— Estağfurullah efendim, orası efendimizin kendi kasrı hümayunlarıdır. Paşa kulunuzu orada kabul buyurmuş olacaksınız, diyerek Padişahı ikna etti.

Osman Bey, Reşit Paşaya haber göndererek, gelinecek günü bildirdi. Paşa, köşkün içini ve etrafını güzel bir şekilde hazırlattı ve ziyaret günü Padişahı yarım saatlik bir mesafeden karşıladı. Abdülmecit, Paşaya:

— Vükelâ bu akşam sefarete gidiyorlar, ben de size geldim, diyerek iltifat etti.

Kasırda, Padişahla eski Sadrazamı uzun uzun görüştüler. Sultan Mecit köşkün ve etrafının temizliğine, intizamına ve Reşit Paşanın zarif muamelelerine meclup oldu. Paşa, Padişahın fikrini işgal eden meseleyi de kolaylıkla halletmiş ve iyi bir yol bulmuştu.

Emirgan Köşkünde, Reşit Paşanın tekrar Sadarete getirilmesi kararlaştırıldı. Abdülmecit pek memnun kaldığı bu ziyareti uzatmak ve akşam yemeğini de orada yiyerek gece denizden dönmeyi arzu etti. Esasen her türlü hazırlık yapılmış olduğundan, mükemmel bir ziyafet çekildi ve Padişah gece beyaz kayıkla İstanbul’a döndü. O gün Tarabya’da Fransız Sefirinin davetlisi bulunan Sadrazam Giritli Mustafa Naili Paşa ve diğer vükelâ. Reşit Paşa Yalısı önünde beyaz bir kayık görüp telâşa düşmüşlerdi. Fakat bazıları bunun, İngiliz Sefirinin yeni yaptırdığı beyaz kayık olduğunu. Paşanın hocasının, kendisini ziyarete gelmiş bulunacağını söylediler. Ama biraz sonra, diğer saray kayıklarını da görünce, işi anlayarak, Fransız Sefaretindeki daveti pek neşesiz geçirdiler.

Reşit Paşanın ölümünden bir müddet sonra, Emirgan’daki yalı mirice istirdat edildi. Yalı, bir müddet Padişah sarayının ferileri arasına girmiş ve burada bir – iki yabancı misafir de ağırlanmıştı.

Daha sonraları Emirgan sahilhanesi. Sultan Mahmud’un, Atiye Sultan’la, Damat Fethi Paşadan torunları olan, Feride ve Seniye Sultanlara tahsis edilmişti.

1864 yılında Sultan Aziz, hanım sultanların ikamet ettiği Emirgan sahilhanesini Mısır Valisi Hıdiv İsmail Paşaya ihsan etti.

Bu suretle Hıdiv İsmail Paşaya intikal eden yalı, büyük bir zenginlik ve debdebe içinde parlak tarihini devam ettirdi. Yeni yalılar, köşkler yaptırarak, Emirgan’ı daha mamur bir hale getirdi. Koru civarında bir de hastane inşa ettirdi. Sultan Azizi davet etmek üzere, koruda inşa edilen köşke Padişah gelmiş ve pek muhteşem şekilde ağırlanmıştı.

İsmail Paşa Hıdivlikten ayrıldıktan sonra, II. Abdülhamid’in müsaadesi üzerine, İstanbul’a gelmiş ve Emirgan’daki yalıya yerleşmişti.

İsmail Paşa Sahilhanesinin, eski Boğaziçi mehtap âlemlerinde mühim bir yeri vardı. Mehtaplı gecelerde. Hıdivin sahilhanesinde, Mısırdan getirilmiş bir saz takımı çalar ve saza Mısırlı kadın ha-nendeler iştirak ederlerdi. O gecelerde yalının önü sandalla dolardı.

İsmail Paşa, yalısında, 1895 senesinde vefat etti. Ondan sonra yalıda bir müddet ailesi erkânı oturmuş ve 1927 yılında bu güzel ve tarihî bina verese tarafından yıktırılmıştır.

GELECEK YAZI: Tarabya’daki İngiliz Sefaretanesi

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-11-emirganda-hidiv-ismail-pasa-yalisi/feed/ 0
BOĞAZİÇİ YALILARI 10 – BEBEKTE ALİ PAŞA YALISI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-10-bebekte-ali-pasa-yalisi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-10-bebekte-ali-pasa-yalisi/#respond Sat, 13 May 2017 20:33:44 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=3938 Âli Paşa Yalısının eski yerinde bugün, resimde görülen Mısır Sefarethanesine ait büyük bir bina vardır.

Yazan: Haluk ŞEHSUVAROĞLU

Birinci sayımızdan beri devam eden bu yazı serisinde, önce Boğaziçi yalılarının umumi durumundan, sonra da sırasıyla, Kıbrıslılar, Edib Efendi, Hekimbaşı, Mustafa Fâzıl Paşa, Keçecizade, Recai Efendi ve Yusuf Kâmil Paşa Yalılarından bahsetmiştik. Bugünkü yazımızda, bir vakitler. Bebekte şimdiki Mısır Konsolosluğunun bulunduğu yeri işgal eden Ali Paşa Yalısını tanıtıyoruz. Şimdi mevcut olmayan bu yalı, zamanında, birçok hâdiselere sahne olmuş, herkes tarafından hayranlıkla bahsedilen bir sahilhane idi.

Bugün Mısır Konsolosluğu olan. Bebekteki büyük beton yalının bildiğimiz ilk sahibi, I.Abdülhamit Şeyhülislâmlarından Dürrizade Esseyyit Mehmet Ataullah Efendidir.

Mehmet Ataullah Efendi Yalısının 1781 de “bünyat kılmasına” Süruri Efendi bir tarih düşürmüştü:

Süruri kasdedip tebrik ve tarih

Şu beyti dilnişini etti inşad

Mübarek ata bu sahilsarayı

Ataullah Efendi kıldı bünyad.

Dürrizade ailesi, I. Mahmut Devrinden II. Mahmut Devrine kadar, beş Şeyhülislâm yetiştirmişti. Bu aile, Osmanlı hükümdarları nezdinde itibar görürdü. (Bu aileye ait yalılar, hadikalar büyük bir sahrayı işgal ederdi. Bebekteki Büyük Yalı ile Rumelihisarındaki Âbit Molla Yalısı arasındaki yerler Dürrizadelere aitti.)

Dürrizade ailesinin Bebek yalısı, devrinde, Boğaziçinin güzel ve büyük sebilhanelerinden biriydi.

1792 yılında Defterdar burnundaki “Neşatâbad” sahilsarayı, mimar Mailing tarafından tamir edilir ve yeni dairelerle genişletilirken, III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan, Bebekteki Dürrizade Yalısında oturmuştu. O tarihte Şeyhülislâm bulunan Dürrizade Esseyyit Mehmet Arif Efendi ve ailesi. Sultana büyük ikramlarda, izazlarda bulunmuşlar, kendisine çok mükellef bir daire tahsis etmişlerdi.

III. Selim, kıyafet değiştirerek, sık sık Bebekteki Şeyhülislâm yalısına gelir, hemşiresini ziyaret ederdi. Neşatâbad Sahilsarayının ikmat ve inşa işleri bitince, Sultan, Bebekteki yalıdan ayrıldı.

Dürrizade Arif Efendi, 1798 senesinde şeyhülislâmlıktan ayrılmış ve ömrünün geri kalan senelerini Bebekteki yalısında, konağında okumakla, ibadetle geçirmiştir. Eski Şeyhülislâm, 1800 yılında (20 cemaziyelevvel 1215), Bebek yalısında dünyaya gözlerini kapadı.

Bebekteki sahilhane, oğlu Abdullah Efendiye intikal etmiş, Abdullah Efendi de babasının mesleğinde ilerleyerek şeyhülislâmlık makamına yükselmişti. II. Mahmut şeyhülislâmlarından olan Abdullah Efendi, devrinin, kibarlığı ve zarifliği ile meşhur olan ricalinden biriydi.

I.Mahmut, bir ramazan akşamı, Abdullah Mollanın Doğancılardaki konağına, ani olarak iftara gelmiş ve kendisine çıkarılan takımların ve yemeklerin nefasetini takdirle karşılamıştı.

Bir ramazan cuması da, namazdan sonra Göksu kasrına giden II. Mahmut, iftarı kasırda etmek istemiş ve civar yalılarda oturan ricalden yemekler istetilmişti. Bu arada, karşısında herkes telâşa düşmüş, kimi kayığını İstanbul’a indirmiş, kimi bizzat mutfağa koşmuş, Bebeğe Dürrizade Yalısına giden adam, Efendinin odasına girince, kendisini, gözlüğünü takmış. (Delâili Şerif) okurken bulmuş. Padişahın arzusunu söylemişti. Efendi hiç telâş eseri göstermemiş, bu iltifata teşekkürler etmiş ve elini çırpıp kethüdasını çağırtmış, ona: “Cenabı Hak ömür ve şevketi şahanelerini müzdat buyursun, Şevketmeap Efendimiz bizden taam ferman buyurmuşlar. Benim kendi yemeklerime münasip miktar yemek ilâve edip takdime müsaraat edin” emrini vermiş. İrade karşısında vükelâsının ve ricalinin ne yaptığını öğrenmek istiyen Il. Mahmut, Dürrizadenin bu hikâyesini dinleyince: “Koca herif, hakikaten kibardır” demiş.

Dürrizadelerden sonra. Bebekteki yalı, Sadrazam Mehmet Emin Rauf Paşaya geçmişti. Tecrübeli ve namuslu bir devlet adamı olan Rauf Paşanın, bu yalısından başka serveti ve mameleki yoktu. Ailesi kalabalıkmış. Sarrafiyle gördüğü muhasebenin hulâsasını, iki, üç yılda bir kere hususi bir tezkereyle Saraya arz eder. Padişah da müterakim borcunu öderdi.

1859 tarihinde Rauf Paşanın ölümünden sonra, yalı, Âli Paşa tarafından satın alındı.

Ali Paşanın sadaretinde ve hariciye nazırlığında, Bebekteki yalı birçok önemli konferanslara, ziyafetlere, davetlere sahne olmuştur. Sadrazamı bu yalıda ziyaret eden bir Fransız, gördüğü misafirperverliğe ve salonun döşenişindeki zevke hayran kalmıştır.

Âli Paşa, yaşadığı devrin milletlerarası şöhretlerinden birisiydi. Napolyon III.  kendisine ziyade itimat gösterirdi. Hattâ bir defasında, tamamen Garba ait bir siyasi meselede nazırlarına, bir defa da Âli Paşanın reyini sormalarını ihtar etmişti. Paşa öldüğü vakit, yazı takımını, terekesinden, Almanya İmparatoru Büyük Wilhelm satın aldırtmıştı.

Âli Paşanın Bebekteki yalısında, 1858 senesinde, Karadağ Konferansı toplandı. Paşa, 1867 senesinde ayaklanan Girit ihtilâlini yatıştırmak için bütün sefer hazırlıklarını Bebek yalısında yapmıştı.

Bir yıl sonra, 1869 Nisanının birinde, Abdülâziz’in Londra ziyaretini iade maksadıyla, İstanbul’a gelen İngiliz Veliahdine, Ali Paşa Yalısında bir büyük resmi kabul tertib olundu.

Nisanın ilk haftası sonunda, bir gece, arkadaki sırtlara kadar uzanan bahçesinin renk renk fanuslarla süslendiği Bebek Sahilhanesinde unutulmaz saatler yaşandı.

Abdülâziz’in Avusturya ziyaretini iade eden İmparator Franz Joseph de gayri resmî bir surette Âli Paşanın yalısına gitmişti. Bebek yalısı, böyle tarihî ziyaretlerle bir kıymet taşıyor ve cülus yeniliklerinde, bu yalıda her yıl vükelâya, ricale mutat olan ziyafetler veriliyordu.

1869 senesinde dahiliye, ticaret, maliye ve nafia nazırları, Âli Paşanın riyasetinde Bebek yalısında toplanmışlar; burada nafia nazırı, demiryolları mukavelenamelerini imza etmişti.

Beyaz boyalı, iki katlı, büyük bir yalı olan Âli Paşanın sahilhanesi, sonradan yanında inşa edilen Yusuf Kâmil Paşa kâşanesine nispetle mütevazı kalıyordu. Yusuf Kâmil Paşanın kâşanesini tebrike gelenlerden birinin: “Nazardan muhafaza için gözlere çarpacak bir yere nazarlık asılsa” demesine, Âli Paşa: “Bendehane nazar boncuğu vazifesini ifa eder” cevabiyle, yalısının bu yeni bina yanındaki sönüklüğünü ifade etmek istemişti.

Âli Paşa, Bebekteki yalısında. Mercandaki konağında, Yakacıktaki köşkünde hakikaten mükellef bir ömür sürerdi. Aylık masrafı üç-dört bin altına varıyordu. Ölümünde de birçok borcu kaldı.

I.Abdülhamit, H. 1312 senesinde, Bebek yalısını bir iradeyle kendi alarak, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşanın validesi prensese hediye etmişti.

Prenses, yalıyı 1318 yılında yıktırttı ve yerine, yüz yirmi bin İngiliz lirası sarfiyle kagir bir saray inşa ettirdi.

“Valide Paşa Yalısı” namiyle meşhur olan bu büyük sahilsaray, bugün Arnavutköydeki Akıntıburnu ile Bebek iskelesi arasında, iskeleye çok yakın bir yerde bulunan Mısır Konsoloshanesidir.

Gelecek hafta: HIDİV İSMAİL PAŞA YALISI

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-10-bebekte-ali-pasa-yalisi/feed/ 0
BOĞAZAİÇİ YALILARI 9: BEBEKTE YUSUF KAMİL PAŞA YALISI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazaici-yalilari-9-bebekte-yusuf-kamil-pasa-yalisi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazaici-yalilari-9-bebekte-yusuf-kamil-pasa-yalisi/#respond Sun, 07 May 2017 04:18:20 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=3761 Birinci sayımızda başlamış olan bu yazı serisinde, sırasıyla Boğaziçi yalılarının umumi durumu, Kıbrıslı Mehmet Paşa, Edib Efendi, Hekimbaşı, Mustafa Fâzıl Paşa ve ataşehir asyali escort Keçecizade Fuat Paşa ve Recai Efendi yalılarından bahsetmiştik. Bugün de, vaktiyle Boğazın en büyük sahilhanelerinden, Bebekteki Yusuf Kâmil Paşa Yalısını tanıtıyoruz.

YAZAN: HALÛK ŞEHSUVAROĞLU

BUGUN Bebekte, Mısır Elçiliğine ait sahilhanenin Arnavutköy cihetinde, bir armatöre ait bina ile yanındaki boş arsa üzerinde, XIX. asrın başlarında, İmamzâde Esat Efendinin Kemerli Yalısı ile, II. Mahmut Müsahiplerinden Sait Efendinin Yalısı bulunuyordu.

Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, Abdülmecit devrinde, Sami Paşa ile Yusuf Kâmil Paşayı, siyasi bir vazife ile İstanbul’a göndermişti.

İki paşa Arnavutköyünde, Mısırlı hanımın yalısında misafir olmuşlardır. Yusuf Kâmil Paşa, hanımın adamlarından Haydar Efendi ile bir gün kayıkla İmamzâde Esat Efendinin Kemerli Yalısı Önünden geçerken: “Şu yalı benim olsa da, güzelce yaptırsam” demişti. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra, o yalı ile bitişiğindeki müsahip Sait Efendinin yalısını alıp birleştirmiş ve her ikisini tamir ettirip orada bir müddet oturmuştu.

Daha sonra, iki yalıyı yıktırarak, yerlerine, meşhur Fransız mimarı Garnier’ye büyük büyük bir sahilhane inşa ettirmişti. Büyük salonları, müteaddit odaları, iç tezyinatı ve bilhassa merdivenleriyle meşhur olan bu yalıya, devrin bütün tanınmış şahsiyetleri devam eder, Mısırlı Prenses Zeynep Hanım Efendinin ve Yusuf Kâmil Paşanın zengin ziyafetleri bu yalıda verilirdi.

O devirde âdet olduğu üzere, nüktedanlar tuhaflıklarıyla, meşhur olanlar da Paşanın davetlisi olarak onun sofrasında yer alırlardı. Böyle gecelerden birinde, devrin zariflerinden biri, Yusuf Kâmil Paşayı fevkalâde eğlendirip, hoş vakitler geçirtmiş, Paşa da âdeti üzere kâhyasını çağırıp: “Efendiye 500 altın ihsan ettim, verirsiniz” demiş.

Nüktedan zat, o geceyi hayaller içinde, uykusuz bir halde geçirmiş. 500 altını sabaha kadar nerelere harcayacağını bilememiş. Diğer taraftan Paşanın Kâhyası Hüseyin Hâki Efendi de, bu mübalâğalı ihsanı tashih ettirmiş ve ertesi sabah sabırsızlıkla kahvaltı tepsisini bekleyen nüktedan efendinin kahvaltı tepsisinde, bir zarf içinde sadece 5 altın gelmiş. Neye uğradığını şaşıran misafir, hemen kâhyaya koşmuş:

—Galiba bir yanlışlık oldu. Paşa Hazretleri dün akşam bana 500 altın ihsan etmişlerdi, hâlbuki bu sabah 5 altın geldi, demiş.

Hüseyin Hâki Efendi:

—Bana verilen emir böyledir. Başka bir şey yapamam. Şimdi kendileri merdivenden aşağıya inerler. Siz vaziyeti arz ediniz, cevabında bulunmuş.

Misafir sabırsızlıkla Paşanın inmesini beklemiş ve tam Paşa indiği sırada, koşup, onu etekliyerek derdini anlatmış. Yusuf Kâmil Paşa da:

—Aman efendim dün akşam işret esnasında bir hal etmişiz. doğrusu bu sabah aldığınız ihsandır, demiş.

Misafir bir selâm daha verip:

—Aman efendim o haltı dün akşam değil, şimdi işlediniz, cevabında bulunmuş.

Yusuf Kâmil Paşa Yalısı, ahşap mesken olarak, en büyük binalardan biri idi. Aristokratik hayat için, rükn teşkil ediyordu. Muhtelif ilâve binalar”, dağ tarafındaki köşkleriyle kendine mahsus bir âlemdi. Yalıda, müteaddit daireler, avlular vardı. Sofalar takriben 25X18 ölçüsünde idi. Yalı iki köprü ile dağ tarafına bağlıydı. Bir köprüsüyle, Selâmlıktaki yemek odasından dağ tarafına geçilirdi. Diğer köprüsü (kapalı kafesli harem köprüsü) sokağın iç tarafındaki dairelere giderdi. Orada da takriben 30 oda vardı. Yusuf Kâmil Paşadan sonra bu yalı, Mısırlı Prens Halim Paşanın uhdesine geçmişti. Meşhur merdivenin ortasında, Halim Paşayı çölde avlanırken gösteren, yağlı boya büyük bir resim asılıydı. Yalının büyük sofalarında oturulduğu vakit, deniz ve bahçe beraber görünürdü. Yalının Selâmlık kısmı parke, Harem kısmı hasır döşeli idi. Harem, Boğoz; Selâmlık, İstanbul tarafında bulunuyordu. Yalıdaki bahçede büyük bir havuz, fevkalâde bir limonluk, kısmen bahçeyi, kısmen limonluğu gören bir taraça vardı. Yalıdaki inşaat direkleri, kalyonlardan alınmıştı. Kapı tokmaklar” porselendi. Güzel eşya ile döşenmişti. Yalının kayıkhaneleri Arnavutköy tarafında idi. Merdiven başlarında büyük sütunlar vardı. Yalıda asılı olan büyük avizeleri Ortaköyden gelen Yahudiler temizler ve bakarlardı. Yalının dağ tarafında, ressam olan Halim Paşanın çalıştığı bir resim köşkü bulunuyordu. Uçurum üzerine yapılmış ahşap, tek bir oda “Bülbül Köşkü” diye anılırdı. Paşa buraya gelir ve bülbül dinlerdi. Yalının büyük ahırları da bu bahçe tarafında idi. Bahçenin daha üst kısmında gayet güzel bir mimariyle yapılmış büyük odalar, boy aynalarıyla süslenmiş orta köşk bulunuyordu. Sonraları bir Arnavut korucu, gece uyanıp kendini bu aynalarda görünce, korkmuş. Tabancasını çekmiş, aynayı devirmiş, kendisi de ölmüştü. Orta Köşkün ilerisinde, tamamen bitmemiş, sekiz köşe odalı, içinde kahve ocağı olan, çepçevre sedirlerle döşenmiş, alçak pencereli bir köşk daha vardı. Bu köşk, meyve ağaçları arasındaydı. En tepede de, İhsaniye Köşkü bulunuyordu. Abbas Paşa uzun zaman bu köşkte oturmuştu. Haremin önünde büyük bir havuz vardı. Havuzun diğer tarafında sıra ile köpek evleri yapılmış ve bu evler tel içine alınmıştı. Bahçenin büyük kar kuyusu da meşhurdu. Yalıda her mevsimde kar bulunurdu. Bu büyük bahçelerde dillere destan olan partiler tertip edilirmiş. Bazen çarşılar kurulurmuş. Aşçı dükkânları, börekçiler, tatlıcılar oradaki dükkânlarda çalışırlar ve misafirleri ağırlarlarmış.

Halim Paşa, bizim musikiyi notaya aldırmıştı. Yalıda ve koruda musiki âlemleri tertip edilirdi. Burası ayrıca İstanbul’a resmin ilk girdiği yerdi. Ressam olan Paşa, yalıya devrin ressamlarını da toplar ve onları çalıştırırdı. Bu büyük ve pembe boyalı yalı. Birinci Dünya Harbinde, Darülhitam olmuştu. Harpten sonra tütün deposu olarak kullanıldı. 1928 – 1929 tarihlerinde de yıkıcılara satıldı.

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazaici-yalilari-9-bebekte-yusuf-kamil-pasa-yalisi/feed/ 0
BOĞAZİÇİ YALILARI 8 : VANİKÖYDE RECAİ EFENDİ YALISI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-8-vanikoyde-recai-efendi-yalisi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-8-vanikoyde-recai-efendi-yalisi/#respond Fri, 28 Apr 2017 05:28:34 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=3697 Yazan: Haluk ŞEHSUVAROĞLU

Fotoğraflar: Tamer GÜVENÇ

Birinci sayımızda başlamış olan bu yazı serisinde, sırası ile Boğaziçi yalılarının umumi durumu, Kıbrıslı Mehmet Paşa, Edib Efendi, Hekimbaşı, Mustafa Fâzıl Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa yalılarından bahsetmiştik. Bugün de okuyucularımıza Vaniköydeki Recai Efendi Yalısını tanıtıyoruz.

XIX. asırda İstanbul’un tanınmış simalarından birisi olan Recai Efendi, vakanüvislik, takvimhane nazırlığı gibi resmî vazifelerde bulunmuştu. Güzel yazı yazar, tezhip yapar, şiir söyler ve ney üflerdi.

Vaniköyündeki yalısında, sanatsever dostlariyle hoş bir hayat sürerdi. Yalının daimi müdavimleri arasında, sır kâtibi Mustafa Paşa, sikkezen (para basma uzmanı) Fettah Efendi, Mısır kapı kethüdası Mahmud Bey, Billûri Mehmet Efendi, şair Hersekli Arif Hikmet Bey, bestekâr Hacı Arif Bey ve Yusuf Cemil Efendi bulunuyorlardı.

Recai Efendinin büyük zevklerinden biri de, mehtaplı gecelerde, yalının bahçesinde denize karşı nısfiye çalmaktı. Bazı akşamlar da, kayıkla balığa çıkardı.

Recai Efendinin denize ve mehtaba karşı nısfiye çaldığı akşamlardan birinde, başından garip bir vaka geçmişti.

Hidiv İsmail Paşa, kayıkla Recai Efendinin Vaniköyündeki yalısı Önünden geçerken, ışıkları söndürülmüş binanın önünde, entarili bir adamın, yanık yanık nısfiye çaldığını görmüş ve bunu fakir bir Mevlevi dervişi zannederek, uşağına bir kese para atmasını emretmişti.

Kayık, Recai Efendinin hizasından ge-çerken, Hidivin uşağı para kesesini fırlatmış ve efendi bu şıkırdı ile daldığı âlemden uyanmıştı.

Hadit mizaçlı Recai Efendi, bu hareketten derhal alınarak yerinden fırlamış ve kendi kayığına atlıyarak Hıdivi takibe başlamıştı.

Recai Efendinin kayığı, İsmail Paşadan kısa bir müddet sonra, Emirgândaki Hidiv Yalısının rıhtımına yanaşmış ve Paşaya, “Takvimhane Nazırı geldi I” diye haber göndermişti.

İçeri alınan Recai Efendinin kıyafeti ve hali paşayı şaşırtmıştı. Recai Efendi sert bir sesle:

— O nısfiye çalan bendim, al bunu diye, keseyi Hidiv İsmail Paşaya iade etmiş ve hemen yalıdan çıkıp, kayıkla tekrar Vaniköyüne dönmüştü.

Recai Efendinin oğlu edib Mahmut Ekrem Bey, 1847 yılında bu yalıda dünyaya gelmişti. Recaizade, on sekiz yaşına kadar Vaniköyündeki yalısında oturmuş ve orada amcası, Tophane Nazırı Arif Efendinin kızı Ayşe Güzide Hanımla evlenmişti. Recai Efendinin vefatından sonra, yalı on bin altına, Mısırlılar tarafından satın alınmıştı.

Tanzimat edebiyatımızın kurucularından biri olan Recaizade Ekrem Beyin doğduğu ve yetiştiği Vaniköy Yalısının, eski yıllara ait hâtıralarını, kendi kaleminden okuyalım:

“Vaniköyündeki yalının hamam dairesi tutuşup yandığı gün, herkes telâş içinde mükedder bir haldeyken, ben ne kadar sevinmiştim. Çünkü bizim yangına İcadiyeden toplar atılmıştı.”

“Gene o yalıda iken, tufanı andırırcasına yağan yağmurdan, her tarafı seller basarak, umum ev halkı azim havf (korku) ve halecan içinde olduğu bir gün, ben ne derece bahtiyar olmuştum. Çünkü harem dairesi avlusunu, bir havz-ı vesi (geniş havuz) haline getiren sular üzerinde kayık yüzdürmek, benim için âsân (kolay) olmuştu.”

“Gene o yalıda iken, bir kış, iki arşına yakın kar yağdığından, yolların kapanması ve hususiyetle, fırınların ekmek çıkaramadığı badiresiyle herkes baht (şaşkınlık) ve dehşet içinde bulunduğu gün, ben ne kadar hoşlanmıştım. Çünkü evde ne kadar adam varsa, cümlesinin bahçeden sokak kapısına kadar olan uzunca bir yolu açmak İçin, sabahtan akşama değin uğraşmaları benim için şayanı hayret bir temaşa vücuda getirmişti.”

“Gene o yalıda iken, bir gün beni hamama sokmuşlardı. Hamamdan çıktıktan sonra bir aralık iskeleye indim… İskelenin bir tarafında bir deniz havuzu vardı. Oraya boyalı tenekeden mamul, kalemdamımı evvelce düşürmüştüm. Kalemdan tekrar nazarıma tesadüf etti.”

“Havuz bir arşın kadar derindi ve bir ciheti ziyade sığdı. Kalemdanı bir değnekle havuzun sığ olan cihetine götürmek için uğraşmıştım.”

“İskeleye ise boyanmak üzere bir sandal çekilmiş, ben, beri tarafta uğraşıp dururken, sandalın desteğine çarpmışım. Sandal o tarafa doğru yattığı gibi, beni havuzun içine düşürdü. Derhal haykırmaya başladım. Geldiler beni çıkardılar. Tekrar soydular hamama soktular, azarladılar, ağlamaya başladım. Bu aralık kalemdanı da çıkarmışlar, getirdiler bana verdiler, derhal teessürüüm zail oldu. Sevindim, her şeyi unuttum. Ertesi sabah uykundan uyandığımda, o kalemdanı baş yastığımın üzerinde bulmuştum.”

“Bu kadar kayıtsız bir ömrü safa içindeyken, ara sıra pek mahzun oluşum vardı ki, o da en çok dadımın beni uyutmak için titrek ve nağmeli bir sesle, Çerkez türküleri söylediği zamanlarda vaki olurdu. O zamanlar başıma yorganı çeker, sakin sakin ağlardım.”

“Ruhum o teessür yaşlan ile âlemi letafet, menama (uyku) süzülür giderdi. Ertesi gün uykudan gözlerimi açtığım zaman, gönlümü envari şevk ile gene dopdolu bulurdum.”

“O mevsimi saadet hangi diyara gitti? O sevgili vücutlar hangi âleme çekildi? Evet, gözlerimi yumduğum gibi, o fırdevsi saadetin parlak şafakları, neşeli mehtaplarıyla mülevven bulutları, münevver geceleriyle, lâtif rüyaları, masumane hülyalariyle hiçhistanı maziye doğru, kemali süratle gittiğini görüyorum.”

Büyük bir edibimizin çocukluk günlerini yâdettiğim Vaniköyündeki yalıyı biliyor muyuz? Vaniköyün arka yolunda, kayıtsız geçerken, vapurla yalıları hiçbir hikâyelerini bilmeden seyrederken, edebiyat tarihimizde yer almış mühim bir şahsiyetin, bu köyde doğduğundan ve burada bir yalıya ait böyle hâtıraları bulunduğundan haberdar mıyız?

Bütün tarihî ve mühim şahsiyetlerimize ait hâtıraları canlı tutacak ve zaman zaman onları yaşatacak hafızlara ne hudutsuz bir ihtiyacımız var.

Gelecek hafta: YUSUF KÂMİL PAŞA YALISI

 

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-8-vanikoyde-recai-efendi-yalisi/feed/ 0
BOĞAZİÇİ YALILARI -7: KANLICADA KEÇECİZADE FUAT PAŞA YALISI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-7-kanlicada-kececizade-fuat-pasa-yalisi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-7-kanlicada-kececizade-fuat-pasa-yalisi/#respond Sat, 22 Apr 2017 13:20:10 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=3573 Yazan: Haluk ŞEHSUVAROĞLI / Ftoğraflar: Tamer GÜVENÇ

Birinci tayımızda başlamış olan bu yazı terimizde, sırasıyla Boğaziçi yalılarının umumi durumu, Kıbrıslı Mehmet Paşa, Edib Efendi, Hekimbaşı ve Mustafa Fâzıl Paşa yalılarını vermiştik. Bugünkü yazımızda halen mevcut olmayan Keçecizade Fuat Paşa Yalısını veriyoruz.

YÜZYILIN mümtaz devlet

XIX Yüzyılın mümtaz adamlarından, Keçecizade Fuat Paşanın Kanlıcadaki yalısı, geniş korusu, çiçek serleri, bahçeleri, köşkleri, havuz ve selsebilleri ile devrinin en güzel malikânelerinden birisiydi.

O tarihlerde Kanlıcadaki Fuat Paşa Korusu ile Yeniköydeki Şehzade Abdülhamit Efendi parkları meşhurdu. Halk, haftanın muayyen günlerinde kendilerine açılan Boğaziçinin bu eşsiz bahçelerinde gezerdi.

Fuat Paşa, ileri fikirli, batı tarzında yaşamayı sever, Tanzimatın hakikaten çelebi, nazik ve kültürlü paşalarındandı. Siyasi görüşmelere, mühim kararlara sahne olan Kanlıcadaki yalısında, zaman zaman da partiler tertip eder, Türk ve ecnebi ileri gelenlerini meşhur korusunda ve yalısında ağırlardı.

Bu devirden zamanımıza kadar gelen söylentilere göre, Kanlıca partileri pek güzel olur, yabancılar bu davetleri Avrupadaki benzerlerinden ayıramazlardı. Fuat Paşa davetlerde kıyafet mecburiyeti, iyi yetiştirilmiş, terbiyeli teşrifatçıları, misafirleri hakikaten kibar bir şekilde karşılarlardı.

Bu tarihlerde henüz küçük bir memur olan Sait Paşanın, bazı dostlarıyla Kanlıca yalısındaki böyle bir partiye gittiği, fakat kıyafeti münasip olmadığından, teşrifatçılar tarafından geriye çevrildiği nakledilir.

Bir yabancı, ziyaret ettiği Fuat Paşa yalısını şöyle anlatıyor: “Fuat Paşanın Kanlıcadaki yalısına ayak basan, kimin, karşısına çıkacağını derhal anlar, zira yalının görünüşü bile büyüklük izhar eder. Âli Paşanın konağı büyük bir konaktır, fakat Fuat Paşanın yalısına, muhteşem tâbirinden başka bir şey bulunamaz. Boğaziçinin dağları üstünde kurulmuş olan bu yalı, ta arkadaki tepelere kadar uzayan büyük koruluklarla çevrilidir. Koruluğun üst tarafına çıkıldığı zaman, gözler Rumeli, Anadolu kıyılarını tamamiyle kavrar. Yalının etrafındaki mükellef bahçeler herkese açıktır. Bildik ve yabancı kim isterse, bahçede tenezzüh eder, kim isterse, korulukların altına girerek Boğazın güzelliklerini seyredebilir.

Fransız seyyahı, yalıya bîr sabah saatinde gitmişti. Kendisini Fuat Paşanın dairesi altında bulunan bekleme salonuna aldılar. Salonda, Paşayı ziyarete gelen birçok Avrupalı iş adamı bulunuyordu. Hepsinin koltukları altında plânlar, projeler vardı. Hepsi şimendifer gibi, kanal gibi, sağlam banka teklifleriyle Paşayı görmeye gelmişlerdi. Hepsi de onu ikna ederek, bir iki milyon alabilmek hülyasındaydılar.

Fransız seyyahı, bu ziyaretçileri tetkik ederken, üst kattan gelen bir piyano sesi salonu doldurdu. Beklemekten yorulan ziyaretçi, orada rasladığı İzmirli bir Rum dostuyla beraber, kayıkla Boğaziçi gezintisine çıktı. Rum dostu ona demişti ki; “Hele şöyle kayıkla bir gezinti yapalım, kârlı çıkarız. Emin olunuz, İstanbul’da yegâne harika, şu Boğaziçi’dir. İnsan Boğazın sularında ne kadar gezerse, o kadar istifade eder. Bir iki saat sonra döneriz, Paşanın yalıdan çıkıp gittiğini öğreniriz ve üzüntüden kurtuluruz. İsterseniz yarın gene Kanlıcaya gelebilirsiniz, bu defa bahçeleri, koruları gezersiniz, fakat Paşayı yalıda görmeyi aklınızdan çıkarmalısınız. Babıâliye giderek odacılara, Nâzırın dilsizlerine, birkaç mecidiye dağıtırsanız, emelinize nail olursunuz”

Hakikaten Fransız seyyahı Paşayı ertesi gün dairesinde görebilmiş ve orada Paşa ile bîr mülakat yapmıştı. Fuat Paşanın Kanlıcadaki korusunda yaptırdığı güzel köşk. Haydar Beyin yazdığı bir manzumede şu suretle tasvir ediliyor:

Sahibi hüsnü tabiat bir Veziri binazir

Mevkiinde yaptı bir neytarzı kasrı dilpezir

Meslini çeşmi cihan gürmüş değil dersem seza

Böyle bir çayı dilirada tabiî bir bina

Altı bir nadide kaskat üstü dilber bir şala

Balkonundan seyrolan derya gümüşten bir vale

Bir ağaçlık sayesi var kim yanına binazir

Altına vurmuş tabiat çimden rânâ hasır

Fuat Paşa bu manzumeyi dinledikten sonra, şairin kör olan amcası Mahmut Paşa ve sağırlığiyle meşhur babası Ahmet Beyi telmih ederek (Amca paşa hazretleri görse, peder beyefendi duysa memnun olurlardı,) demiştir.

Devrin vükelâsı, Siyasileri tarafından ziyaret olunan Kanlıcı yalısına, bir defa da Sultan Aziz gelmiş ve orada akşam yemeğine de kalmıştı. Fuat Paşa ailesinin, içinde güzel günler geçirdiği bu yalıda, bir de acı hâdise olmuş. Paşanın oğlu Nâzım Bey, bir sabah vükelâ vapuruna binerken âniden ölmüştü. Bunun üzerine yalı bir müddet için terk edildi.

Yalıda bazı yabancı sefirlerle yapılmış mühim konuşmalardan başka bir de «Kanlıca Muahedesi» ismiyle anılan bir anlaşma imzalanmıştır. Kırım Harbi esnasında, Yunanlılar, genişlemek emeliyle, bazı çete hareketlerine girişmiş, devletin başına gaileler açmak yoluna düşmüşlerdi. Babıâli bu hareketten dolayı Yunanlılara harb açmıyarak, çeteleri tenkil cihetine gitti. Bu hareketlerden sonra Yunanlılarla olan münasebet düzeldi ve iki devlet arasında bir âdemi tecavüz ve emniyet anlaşmasının yapılması kararlaştırıldı.

Bu muahede, 1854 yılında, Hariciye Nazırı Fuat Paşanın yalısında imzalandı ve bu münasebetle adına «Kanlıca Muahedesi» denildi.

Fuat Paşanın ölümünden uzun bir müddet sonra, Kanlıcadaki yalı, Sait Paşa tarafından satın alınmak istendi. Fakat II. Abdülhamit, denizden Hidiv İsmail Paşaya kurbiyeti olan yalıyı satın almaktan vazgeçmesini, Sait Paşaya bildirdi.

Buna mukabil Beylerbeyinde II. Mahmudun kadınlarından, Tiryal Hanımdan kalmış bir yalı, Çamlıcaya kadar uzanan arazisiyle beraber kendisien temlik edilecekti. Sait Paşa burayı kabul etmedi.

Fuat Paşa Yalısı, bir kısım arazisiyle, Hidiv İsmail Paşa oğullarından Hüsnü Paşaya İhsan olundu. Hüsnü Paşanın ölümünden sonra, Fuat ve Hüsnü Paşa vereselerine hisse bedelleri verilerek alındı ve bu defa yalı bütün arazisiyle. Sultan Ha- mit tarafından Sait Paşaya temlik edildi.

Bu araziye bitişik Çavuşbaşı çiftliğinde, Göztepe suyunun bulunduğu yer için. Meşrutiyetten sonra Şehzade Yusuf İzzettin ile Sait Paşa arasında ihtilâf çıkmış ve mahkeme Sait Paşa lehine hüküm vermişti.

Fuat Paşa yalısı, bir ottan çıkan ateşle yanmış, yüksek duvarları, uzun müddet Kanlıca kıyılarında,’eski güzel günlerin elemli bir hâtırası olarak ayakta kalmıştı.

Bir Boğaziçi gezintisinde, kendisini görmek üzere duvarlara çıkan halkın bir kazaya uğramasından endişe eden Sultan Reşat, duvarların yıktırılmasını emretti.

Bu suretle Kanlıcadaki meşhur yalının son izleri de ortadan kaldırılmış oldu.

Gelecek hafta: RECAİ EFENDİ YALISI

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-7-kanlicada-kececizade-fuat-pasa-yalisi/feed/ 0
BOĞAZİÇİ YALILARI: KANDİLLİDE FAZIL PAŞA YALISI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari/bogazici-yalilari-kandillide-fazil-pasa-yalisi/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari/bogazici-yalilari-kandillide-fazil-pasa-yalisi/#respond Sat, 15 Apr 2017 20:00:37 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=3342 Mustafa Fazıl Paşa Yalısının yıkılmadan önceki halini gösteren eski bir fotoğraf.

Yakın sayılacak bir tarihe kadar, Kandilli iskelesinin Hisar tarafında, eski heybeti ile duran yalının yerinde, bugün boş bir arsa, yarı dökük bir rıhtım, harap bir kayıkhane, bir de fıstık ağacı kalmıştır. Alçak bahçe duvarı, yer yer çökmüştür. Fotoğraflar, yalının arsası ile eski kayıkhanenin bugünkü durumunu gösteriyor…

 

Yazan: Haluk ŞEHSUVAROĞLU – Fotoğraflar: Tamer GÜVENÇ

Bu yazı serisinin başladığı 1 inci sayımızdan itibaren sırasıyla Boğaziçi yalılarının umumi durumu, Kıbrıslı Mehmet Paşa, Edib Efendi, Hekimbaşı yalılarını ve Yılanlı Yalıyı vermiştik. Bu sayıda, Kandillideki Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa Yalısını tanıtıyoruz.

Eskiden Kandilli iskelesinin sol tarafında Mısırlı Prens Mustafa Fâzıl Paşa’nın büyük bir yalısı vardı.

Yalının rıhtımından Selâmlık bahçesine girilirdi. Yalıya dört direkli, altı basamaklı bir merdivenle çıkılıyordu. Büyük bir kapıdan girince, mermer bir taşlık geliyordu. Buradan, sağlı sollu, büyük iki salona geçilirdi. Karşıya bir hol geliyor, holün karşı tarafında, dört mermer direk üzerine tutturulmuş, tek olarak başlayan ve bir sahanlıktan sonra çift olan, parkeden, muhteşem bir merdiven bulunuyordu.

Bu merdivenden çıkarken duvarlar somaki mermerdi. Yukarı katta büyük bir sofa vardı ve sofadan sağlı sollu, geniş iki salona geçiliyordu. Aşağıda üç salon mevcuttu. Cemile Sultanzade, Prens Celâleddin Bey zamanında, her salon başka renk Hereke kumaşlarıyla döşenmişti. Aşağı katta, sol taraftaki salon, koyu fes rengi, diğeri yeşil, yandaki sarı, yukarıdakiler mavi, pembe ve beyaz renkli salonlardı.

Binanın taksimatında, koridorlar mühim bir yer alıyordu. Yatak ve oturma odaları bu koridorların üzerindeydi. Üst kattaki sağ koridordan, için tekmil renkli çinilerle döşeli hamama gidiliyordu. Hamamın karşılıklı iki büyük kurnası vardı.

İnşa tarihi XIX. asrın başlarına kadar uzanan yalıda ilk değişiklik, Mustafa Fâzıl Paşa tarafından yapıldı. Muhtelif ellerden geçen yalının ilk sahiplerinden birisi, Silâhtar Süleyman Paşaydı.

I.Mustafa devrinde, Enderun’dan vezir tâyinatiyle çırağ edilen Süleyman Paşa, sonraları Fâzıl Paşaya geçen Kandilli Yalısında bir müddet oturmuş ve II. Mahmud’un cülûsunda, rütbei vâlâyi vezaratla Şam valisi olarak İstanbul’dan ayrılmıştır.

Beyazıt civarında büyük bir konağı, Çamlıca’da köşkü olan Mısırlı Mustafa Fâzıl Paşa, yaz mevsiminin sıcak aylarını, Kandilli Sahilhanesinde geçirirdi.

On altı yaşında İstanbul’a gelerek Babıâli’ye giren ve yirmi sekiz yaşında vezir rütbesini kazanan paşa, Osmanlı devletinin hürriyet mücadelelerine de karışmıştı. Sultan Azizin, Mısırda veraset usulünü, İsmail Paşa çocukları lehine değiştirmesi, Fâzıl Paşayı küstürmüş ve Mısırlı Prens Abdülâziz idaresi aleyhinde çalışan Yeni Osmanlılarla birleşmişlerdi. Uzun müddet bu cemiyete malî yardımda bulundu. Bir ara kendisi de Türkiye’den ayrılarak, Avrupa’dan yapılan hürriyet kavgalarına karıştı. Paşanın, Sultan Azize yazdığı ve “Padişahların sarayına en güç giren şey doğruluktur” diye başlayan mektubu meşhurdur.

Veraset usulünün değiştirilmesinden sonra, Mustafa Fâzıl Paşa’nın, Mısır Hidivliğine geçmesi ihtimali kalmayınca, Mısırdaki emlâkine karşılık, kendisine Mısır hazinesinden beş milyon lira verilmişti. Paşa bu parayı ölçüsüz bir şekilde sarf etti ve on sene zarfında âdeta tüketti.

Ölümüne yakın, pek çok sıkıntı çekti. Hatta bir altın leğen, ibriği bir bankere on bin altına ve bir murassa enfiye kutusunu da, büyük bir para mukabilinde rehine koymak zorunda kalmıştı. Hidiv Paşaya yapılan bir işar üzerine, Hidiv, kendisine ayda iki bin lira bağlamış, fakat Mustafa Fâzıl Paşa o maaşı, ya hiç almaksızın veya bir defa aldıktan sonra, kalp illetinden, 1929 senesi zilkadesinde (1876), Beyazıt semtindeki konağında vefat etmiştir.

O devrin kibar meclislerinde, hoş sohbetliği ile sevilen ve aranılan Ömer Faiz Efendi, Prensin konak ve yalısına da gelirlerdi. Hatta prens, kendisine, Beyazıt semtindeki konakta ve Kandilli Sahilhanesinde birer oda ayırtmıştı.

Debdebeli hayatı seven Mustafa Fâzıl Paşa, devrin en iyi yaşayan zenginlerinden birisiydi. Her akşam, sofrasında müteaddit misafirleri bulunurdu.

Akşamları yemekten evvel misafirleriyle görüşürken, yemeğe beş dakika kala, hademeden biri salona girerek paşaya üç liste takdim edermiş, paşa da: “Ha bakalım yemeğimizde ne var anlayalım” dedikten sonra, listeleri yüksek sesle okumaya başlayarak, “aşçıbaşının yemeği falan filan ilh.”, “Frenk aşçısının yemeği falan filân” ve “Bizim Arap dadının hazırladıkları da falan filân” deyip, hazır olanlara o akşamki yemekleri söyler ve herkes bu listelerden istediğini intihap edermiş.

Mustafa Fâzıl Paşa, İsmail Paşadan dört saat sonra dünyaya geldiği için, hem kendisi, hem de çocukları hidivlik hakkını kaybetmiş oldular. Paşanın bu dört saatlik mesafeye pek ziyade canı sıkılmış.

İsmail Paşa, vali ve hidiv sıfatlarıyla, İstanbul’a defalarla gelmiş ve yaz mevsimlerini Emirgan’daki yalısında geçirmişti. Hatta bir defa gelişinde, Paşanın Emirgan yalısına merasimle çıkışını, Kandillideki yalısından dürbünle seyreden Mustafa Fâzıl Paşanın yanında duran Faiz Efendi, bu teşrifatı ve merasimi kast ederek: “Ey Rabbim, bu kadar külfet, bu kadar teşrifat, hep şu dört saatlik farktan mı ileri geliyor” demiş. Paşa da “Orası öyle amma, eğer o fark olmasaydı biz de, sizi kazanamazdık” cevabını vermişti.

I.Abdülhamit tahta çıktıktan sonra, Kandillideki Mustafa Fâzıl Paşa Yalısını, hemşiresi Cemile Sultan için satın aldı. Mabeyin Feriki Eğinli Sait Paşa, hatıralarından bundan bahsederken, (Merhum Mustafa Fâzıl Paşanın yalnız yirmi bin lira kıymetinde olan Kandillideki Sahilhanesinin, yirmi beş bin liraya, Sultan Hamit tarafından satın alındığı ve senetlerinin kendisi vasıtasıyla sultana gönderildiğini, bu büyük hediyeye mukabil sultanın, baş ağasıyla, dört – beş yüz lira değerinde murassa bir enfiye kutusu yolladığını ve padişahın kendi ihsanına karşı böyle değersiz bir hediye verilmesine pek canı sıkıldığını, o akşam mabeyine gelen Cemile Sultan zevci Mahmut Paşanın, kutuyu görüp, “ortak olalım” dediğini ve kendisinin de, “alın” cevabı verdiğini, Mahmut Paşanın da, “daha sarrafa borcu da ödenmemişti” diyerek kutuyu gerisin geriye aldığını, ağır kelimeler sarfıyla anlatıyor.

Cemile Sultan, Kandilli Sarayında fazla oturmamış, Erenköyüne çekilerek, burayı oğlu Prens Celâleddin Beye terk etmişti. İyi resim yapan, ava meraklı olan Prens Celâleddin Bey, Umumi Harb seneleri içinde öldü.

Yalıyı, son zamanlarda, VI. Mehmet Vahdeddin, kızı Ulviye Sultan için satın almıştı. Yalı sonradan yıktırıldı.

Boğaziçi kıyılarında yıkılan eski yalılar arasında, büyük bir elemle dolaşan rahmetli muallim M. Cevdet, bu yalıya ait notlarında diyor ki: “Kandilli’de Mı sırlı Prens Mustafa Fâzıl Paşanın iskele kurbünde kâin gayet güzel ve büyük sarayı bir sene evvel yıktırılarak satılmıştır (1340). Bu sarayı, paşanın vefatından sonra, Sultan Abdülhamit Han, hemşiresi Hatice Sultan için satın almıştı.

Rumlar, İtilâf orduları İstanbul’a girdiği zaman, Venizelos’a hediye etmek üzere, mezkûr sarayı, Sultan Vahdeddin’den satın almak istemişler, askerî zafer üzerine iş kalmış, fakat millî bir hatıra olarak muhafazası lâzım gelen bu güzel saray, pek ağır vergi konulduğundan söktürülerek satılmıştır.

Gelecek hafta: KEÇECİZADE FUAT PAŞA YALISI

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari/bogazici-yalilari-kandillide-fazil-pasa-yalisi/feed/ 0
BOĞAZİÇİ YALILARI 5 – YILANLI YALI http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-5-yilanli-yali/ http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-5-yilanli-yali/#respond Sat, 08 Apr 2017 19:48:32 +0000 http://www.ucuztarih.com/?p=3170 Yazan: Haluk ŞEHSUVAROĞLU

Fotoğraflar: Tamer GÜVENÇ

Birinci sayımızdan beri devam eden bu yazı serimizde, stresiyle Boğaziçi yalılarının umumi durumu, Kıbrıslı Mehmet Paşa, Edib Efendi ve Hekimbaşı yalılarını vermiştik. Bugün de Yılanlı Yalıyı tanıtıyoruz.

Bugün Bebekte Yılanlı Yalı olarak bilinen binaların umumi görünümü. Yalının pek az kısmı eski halimledir.

Yılanlı Yalıda, paşaların memleket işlerini konuştukları oda. Baskın anında, bu odadan başka bir aralığa, oradan da bir tünel vasıtasıyla hisar yanındaki mezarlığa çıkılırdı.

Yalının yanından görünüşü. 1910 yılında yaptırılan tadilâttan sonra binanın eski hali kaybolmuş, selâmlık kısmı tamamen ayrılmış, bahçesine de başka binalar yapılmış.

Scanned by Scan2Net

Yılanlı yalı, Boğaziçi kıyılarında mevcudu çok azalan, eski sivil mimarimizin son ve güzel örneklerinden biridir.

Boğaziçi’nde bugün muhafaza edilebilmiş diğer eski yalılarımız arasında. Kuzguncukta Ahmet Fethi Paşa, Beylerbeyinde Hasip Paşa, Çengelköy’ünde Sadullah Paşa ve Zekeriya Paşa, Kendilli’de Kont Ostroloğ, Kıbrıslı Mehmet Paşayla, İsmail Paşa, Anadoluhisarı’nda Zarif Mustafa Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa, Kanlıcada Sadrazam Saffet Paşa yalıları vardır. Karşı kıyıda da Büyükdere, Tarabya’da ve Arnavutköy’ünde birkaç eski yalı, bu arada gösterilebilir.

XIX. yüzyıl başlarında tutulmuş bir bostancıbaşı defteri, içlerinde Yılanlı Yalı da bulunmak üzere, Arnavutköy Akıntısından Bebek Bahçesine kadar sıralanan binaları, şu şekilde tespit etmektedir: (Arnavut karyesi, Akıntıburnu nam mahaldir. Beyhan Sultan Hazretlerinin mai leziz çeşmesi, baş eski kulları kahvesi ve üç bap dekâkin, kurbinde diğer üç bap dekâkin, Halil Paşazade Nuri Paşa Yalısı, Halil Paşazade Sadri Arif Molla Efendi Yalısı, binişi hümayuna mahsus Mehmet Paşa Kasrı, Beyhan Sultan Hazretlerinin sahilsarayı, sabık Hekimbaşızade Necip Efendi kullarının yalısı, Hazinedarbaşı Şakir Ağa kullarının yalısı, kurbinde beylik peksimet fırınları, halen Sadrazam Salih Paşanın Yalısı, evvelce Hekimbaşı Efendi daileri yalısı idi. Dürrüzade Abdullah Molla kullarının yalısı — evvelce Himmetzade Efendi yalısıydı. — Müderrisi kiramdan. Elmas Ebezade Mustafa Efendi Yalısı, Mevaliden meşk hocası Yesarizade İzzet Efendi dailerinin yalısı, kurbinde Divide güzel kerimesi yalısı, Bebek ocağı ve bostani kulları, Bebek bahçesi. Biniş Kasrı Hümayunu…)

Bebekte, Kayalar mevkiinde kâin olan Yılanlı Yalının bilinen ilk sahibi, Reisülküttap Mustafa efendidir. Yalının I. Abdülhamit veya III. Selim devirlerinde inşa edilmiş olduğu tahmin edilmektedir.

Scanned by Scan2Net

Birçok tamirler neticesinde binanın, bilhassa harem kısmı, mimari karakterini kaybetmiştir.

Yılanlı Yalının tespit edilen ilk büyük tamiri, yüz yirmi sene kadar evvel yapılmıştır ve bu tamirinde, harici şekli esaslı surette değiştirilmiştir. Yalı, zamanla, Mustafa Efendi veresesi elinden çıkmış ve bir zaman da buraya kepçe nazırı Mustafa Efendi sahip olmuştu. Raşit Efendi zamanında yalı pek bakımlı idi.

Yılanlı Yalının harem kısmı, kırk odadan fazlaydı. İçinde en güzel tavanlı salonları, geniş sofaları vardı. Binanın en üst katında bir (Sakalı Şerif) odası bulunuyordu. Bu odada, ramazanlarda, teravih kılınır ve kandillerde, bayramlarda (Sakalı Şerif) ziyaret edilirdi.

Yalının güzel odalarından biri de, giriş kapısının sağındaki büyük ta; odaydı. Raşit Efendi, bu odayı, serin olduğu için sever ve yazları burada oturur, misafirlerini de burada ağırlardı. Odanın tavanı kubbeli ve kâgirdi. Ortada fıskiyeli bir havuz vardı. Havuzun kenarları, işlemeli mermer bir şebike ile çevrilmişti. Odanın köşesinde de, gayet mutena bir şekilde yapılmış selsebil bulunuyordu. Yaz günleri, selsebilden orta havuza dökülen suların şırıltısı ile odaya serin bir musiki yayılırdı.

Taş duvarlardaki gömme raflarda, nefis el yazması kitaplar dururdu. Reisülküttap Efendiden kalan bu kitapları, Raşit Efendi de itina ile muhafaza eder, gelen misafirleriyle beraber bazen bu odada mütalâaya dalardı.

Odanın kenarları, çepçevre bir sedire ve minderlerle kaplanmıştı. Odada ayrıca çubuk dolapları bulunuyor ve buradaki kehribar ağızlıktı yasemin çubuklarla, keyifli saatler de geçiriliyordu.

Raşit Efendinin ölümünden sonra, bu odanın eşyaları dağılmış ve bakımsız bir halde bırakılmıştı. 1910 yılında yalı, bu işlere vâkıf olmayan bir zat vasıtasıyla, eski üslûbu tamamen bozularak tamir edilmiş ve bazı ilâvelerle kötü bir hale getirilmişti. Bu değişiklikler sırasında, meşhur taş odadaki havuz yıktırılmış, selsebil sökülmüş, odanın zeminine ve tavanına tahta döşetilmişti.

Yalının bugün de, eski haricî vaziyetini muhafaza eden selâmlık kısmını Raşit Efendi, Şeyhi, Mevlâna Nuri Şemsettin Efendiye tahsis etmişti. Şeyhin vefatında, bu daire, evlâdına ve torunlarına geçmişti. Kayalar üstünde ve konsollara istinaden yapılmış selâmlık dairesinin güzel bir sofrası, her tarafa nezareti olan odaları vardır. Eskiden bu odalar sedirlerle, minderlerle döşeliydi ve duvarlarında meşhur hattatların yazı levhaları bulunuyordu.

Yalının limonluğu selâmlık tarafındaydı. Binanın güzel müştemilâtından birini de, büyük hamamı teşkil ediyordu. Yalının bahçeleri de pek meşhurdu. Bu bahçeler, Robert Kolejin esas büyük binasının gerilerinden, Rumelihisarı’ndaki Zağnos Paşa Kulesine kadar uzanırdı.

Sebze bahçeleri, meyvalıkları ve üzüm bağları, ayrı ayrıydı. Büyük setli bahçesindeki havuzlar, merdivenler, su hazneleri, musluklar ve kaynaklar, yirmi, otuz sene evveline kadar harap bir halde bulunuyordu. Bahçelerde güzel selvi, çam, fıstık ağaçları vardı.

Yılanlı Yalı, devrinde de, Boğaziçi’ni süsleyen güzel binalardan biriydi. II. Mahmut bu yalı ile alâkadar olurmuş, bir defasında yalıyı beğendiği ve almak istediğini söyleyince, karşısında oturan Müsahip Sait Efendi, belki sahipleriyle bir ahbaplığı bulunduğu için, derhal; “Aman efendimiz, bu yalıda büyük ve fena yılanlar vardır. Tab’ı şahanenize muvafık gelmez” demiş ve Padişahı caydırmıştı.

Yılanlı Yalının bilhassa selâmlık kısmı, bugün Boğazın muhafaza edilmesi gereken yalı numunelerinden biridir.

GELECEK HAFTA: MUSTAFA FAZIL PAŞA YALISI

]]>
http://www.ucuztarih.com/yazi-dizisi/bogazici-yalilari-5-yilanli-yali/feed/ 0