Yazan: İ. Alâettin Gövsa
Meksika Devlet Reisinin vurulması:
1928 yılı Temmuzunda Meksika Cumhurreisliğine seçilmiş olan General Obregon, Meksiko şehri civarında bir ziyafette bulunurken Tirat adlı bir darülfünun talebesi tarafından beş kurşunla vurularak öldürüldü. Hiç bir partiye mensup olmadığını söyleyen katilin üzerinde bu hâdiseden önce Generali öldürmek istediği için idam edilen bir rahibin resmi ile teşbihi çıkmıştı. Bu genç, rahibin öcünü almış demekti.
Fransa Reisi Cümhuru Doumer’in öldürülmesi:
Fransa Reisi Cümhuru (Paul Doumer) halkça sevilmiş muhterem bir devlet reisi idi. Onu öldüren Sorguloff adlı bir Rustur. Doktor olduğunu iddia eden bu adam Paul Brade imzasile yazrlar yazardı. Bu münasebetle muharrirlerin ve Cihan Harbinde bulunması dolayısile eski muhariplerin içtimaına girebilmişti. Reisi Cum-hur, 1932 mayısının altısında muharebede bulunmuş muharriririn toplantısına gitmişti. Katil bu münasebetle devlet reisinin yanına yaklaşmış ve ona üç kurşun atmıştır. Zavallı Reisi Cumhur çok kan kaybettiği için iki fedakârın ona kan vermiş olmasına rağmen hastahanede öldü.
Sorguloff un muhakemesi bütün dünyayı epeyce meşgul etmişti. Muhakemelerinde ‘‘Fransa! Beni dinle!,, diye nutuklar söyledi. Bir Rus partisinin reisi olduğunu söyliyen bu adam, Fransa devlet reisini, gûya Rus – Fransız münasebetlerinin düzelmesi uğrunda öldürmüş olduğunu söylemiştir. Kendisinin Bolşevik inkılâbında bir Çeka mahkemesi reisliğinde bulunduğu da rivayet olunmuştur. Her halde sağlam kafalı bir herif değildi. Hattâ avukatı divane olduğunu ileri sürmüştü. O yılın 27 Temmuzunda başı Giyotinle kesilirken yine nutuk söylemek istemişti.
Peru Devlet Reisinin ölümü:
1933 Nisanının onunda Cenubi Amerika hükümetlerinden Peru’nun Cümhurreisi Miralay Cerro bir geçit resmi esnasında kendisine atılan kurşunlarla öldürüldü. Bu cinayetin siyası bir parti tarafından tertip edildiği anlaşılmıştır. Katil, Devlet reisinin etrafındaki zabitlerin kılıcı altında oracıkta cezasını bulmuştu.
Afgan Kralı Nadir Hanın öldürülmesi:
1933 İkinci teşrininin sekizinde Afganistan Kralı Nadir Han, Kabildeki sarayında öldürüldü. Nadir Han, kendinden evvel Kral olan Amanullah Hanı düşürerek yerine geçmiş olduğu için bu vak’anın e3ki Kralın adamları tarafından yapıldığı zannedilmiştir. Katiller arasında Amanullah Hanın tahsil için Berline gönderdiği ve Nadir Hanın geri çağırdığı bazı gençler de vardı. Kralı öldüren adam, attığı rövelverle iktifa etmiyerek cinayetini bıçakla da tamamlamıştı.
Marsilyada Yugoslavya Kralı Aleksandr’ın öldürülmesi:
Hükümdarlara karşı yapılan cinayetlerin sonuncusu birinci teşrinin dokuzuncu günü yapılmış ve otuz sene evvelki Sa- raybosna faciası gibi hemen bütün dünyada telâş ve heyecan uyandırmıştı. Bu cinayete Yugoslavyanın genç Kralı Aleksandr ile onu karşılamağa gitmiş olan Fransanın pek değerli Hariciye Nazırı ihtiyar Barthou kurban oldu. Katil, Petrus Kalemen, epeyce zamandan beri Kralı öldürmek için takip eden gizli bir Hırvat cemiyetinin âleti idi.
Dayak yiyen hükümdarlarla, sakalı çekilen devlet reisleri:
Hükümdarlara veya devlet reislerine yapılan tecavüzler her zaman kanlı şekilde olmuyor. Bazan bir nümayiş maksadile veya her hangi bir kin sevkile tahkire, yahut dayağa uğramış olanları da vardır. Fransa Reisi Cumhur Emile Louıbet Pariste bastonla döğülmüştü. Bu hâdise meşhur Dreyfus davası görülürken geçmiştir. Reisi Cümhuru döğen Baron Christiani, bir hamlede yanına yaklaşarak bastonile başına vurmuş ve devlet reisinin başındaki yüksek şapkayı çökertmişti. Fakat bu yüzden gerek orada, gerek polis merkezinde hayli dayak yedi ve bu dayağa klüp arkadaşlarından tutulan yüz kişi kadar da ortak çıkmışlardı.
Loubet’den sonra Fransa Reisi Cümhuru olan Armant Faligre de tuhaf bir taarruza uğramıştı. Pariste Etoile meydanında yayan olarak ve yanında yalnız bir kâtibi ile bir general bulunduğu halde gezinen Faliere’in üzerine birden-bire bir serseri atılmıştır. Jean Mattis addım taşıyan ve işsiz kalmış bir kahve garsonu olan bu herif, devlet reisinin gırtlağından yakalayarak sakalım çekmek istemişti. Reisin sakalım, herifin elinden zorla kurtardılar.
]]>Yazan: İbrahim Alaettin Gövsa
Saray Bosna suikastına kurban giden Arşidük François Ferdinand’m kanlı üniforması ile bütün ailesiyle beraber EKATERİNENBURG adlı kasabada öldürülen Rus imparatoru İkinci Nikola.
Cihan Harbine sebep olan cinayet:
Hepimiz hatırlarız ki 1914 de Cihan Harbini açan ilk kurşun Bosna, Hersek’in merkezi olan Saraybosna şehrinde patlamıştı. Orada öldürülen prensin tacı yoktu. Fakat imparatorluk tacını giymeğe hazırlanan bir veliahttı. Cihan Harbini açmış olan bu mühim cinayetin sebeplerini ve nasıl olduğunu etraflıca anlatalım.
Osmanlı – Rus muharebesinden sonra, sözde muvakkat olarak, Avusturya’nın idaresine verilen Bosna-Hersek eyaletini, bizdeki 1908 Meşrutiyet inkılâbı üzerine Avusturyalılar kendi memleketlerine resmen ilhak etmiştiler. Hâlbuki yardan fazlası İslâv olan bu memleketi Sırplılar almak istiyorlardı. Avusturya ile muharebeye girişemeyecekleri için, o tarihten itibaren bu uğurda mücadele için gizli cemiyetler kurdular ki bunların en mühim mi (Kara pençe) adlı gizli ve korkunç cemiyetti. Bu cemiyetin başında Sırp zabitleri bulunuyordu. Bu (Kara pençe) cemiyeti kuruluşundan itibaren Avusturyalı büyük memurlar aleyhine suikasta başladılar. Bir defa Bosna’daki Avusturya valisine, bir defa da Krallık komiserine bomba attılar. İşte Bosna Saray faciasını yapan ve (Arşidük François Ferdinand) i öldüren Princip ve arkadaşları bu Kara pençe cemiyetine mensuptular.
O zaman Avusturya İmparatoru ve Macaristan Kralı bulunan François Joseph’in yeğeni ve veliahdı olan (Arşidük François Ferdinand) (Idize) mıntıkasında yapılan bir dağ manevrasında hazır bulunduktan sonra karısı ile birlikte Bosna’ya dönmüştü. Geçeceği yerleri bilen Kara pençe cemiyeti de yolun muhtelif yerlerinde hazırlanmışlar ve onu mutlaka öldürmeğe karar vermişlerdi. Haziranın 28 inci günü Arşidük, gardan çıkarak otomobille şehrin belediye dairesine gelirken ilk bombayı Kabrinoviç savurdu. Fakat bu hareketi şoför görmüş ve otomobili derhal çevirmiş olduğu için bomba ancak bir kaç kişiyi yaraladı Polisler, bir taraftan: “Ben milli kahramanım, bir Sırpım! diye bağırıp kaçan Kabrinoviç’i kovalayıp yakalarken Arşidük belediye dairesine gelmişti. Orada yapılan kabul resmi esnasında da belediye reisinin nutkunu keserek: Ben buraya misafir olarak geldim Hâlbuki bomba ile karşılandım demişti. Kabul resmi bittikten sonra. Arşidük, karısı ile birlikte bele diye dairesinden çıkıp tekrar oto mobile bindiler. Karşılarına General Potiorek oturmuştu. Yeni bir bomba veya tabanca tecavüzünden korktuğu için General, şoföre Arkadaki otomobilin öne geçmesini ve onu takip etmesini söyledi. Fa kat bunu yapmak için için durduğu zaman orada bakliyen Princip bir an içinde tabancası!« hücum edip Arşidükü boynundan vurdu ve karısı Arşidüşesi de ikinci kurşunla karnından yaraladı. Arşidük ölürken:
— Sofi, Sofi! Sen ölme! Çocuklarımız için yaşa! diye bağırmıştı. Fakat karısı kendinden biraz sonra can verdi.
Katil (Princip) orada biriken halk tarafından linç edilmiş olmakla beraber ölmemişti. Arkadaşları ile birlikte muhakeme edildi. İliç ile birçokları ölüme mahkûm edilerek asıldılar. Fakat Princip ile Kabrinoviç ve Grasbezh henüz yirmi yaşlarında bulunmadıkları için yirmişer yıl zindana mahkûm oldular. Bu yirmi yılı tek başına bir hücreye kapatılarak geçireceklerdi. Ayda bir gün aç bırakılmak, karanlıkta kalmak ve her 28 Haziranda yataktan da mahrum olmak gibi cezalar da bu zindan cezasına ilâve edilmişti. Bu şartlar içinde biri ilki yıl, ötekiler de dörder yıl yaşayabildiler ve zindanda öldüler.
Kara pençeyi idare den zabitlerden bugün yaşayanlar büyük Yugoslavya’nın kurulmasına sebep olmuş milli kahramanlardan sayılmaktadırlar.
Romanof hanedanının müthiş surette öldürülmeleri:
Son Rus Çarı ikinci Nikola ile bütün ailesinin Uralın Ekaterinenberg adlı kasabasında öldürülmelerinin tafsilâtı henüz bir sır halinde bulunan korkunç bir faciadır. Bununla beraber bu facianın ne zaman ve nasıl olduğu hakkında az çok malûmat vardır. Sahne 1818 Temmuzunun 17 sinde Ekaterinenberg’de ve ipatieff adlı birinin evinde ve mahzeninde geçmiştir. Buraya Çar ikinci Nikola ile Çariçe Aleksandra ve veliaht, yani Çaroviç ve dört gran düşes kapatılmıştı. Bir de küçük köpekleri vardır, öldürmeğe memur olanlar içeriye tabancalar ile girmişler ve Çarı, karısı, oğlu ve dört kızı, bir de köpeği ile birlikte öldürmüştüler. Bu manzende sekiz gün kadar kalan cesetler oradan çıkarılıp kamyonla civardaki ormana götürülmüş ve orada parçalanarak üzerlerine petrol dökülüp yakılmıştır. Güya kemikleri de o civardaki boş bir maden kuyusuna atılmıştır.
Lizbon Devlet Reisinin öldürülüşü:
Rus çan ikinci Nikola’nın ailesi ile öldürüldüğü yıl içinde, yani 1918 de Portekiz Reisi cumhuru (Sidonio Paes) da vuruldu. Sebebi parti kavgasıdır. Kendinden evvelki reisi cumhuru sürdürmüş ve hükümette adeta bir diktatörlük kurmuştu. Birinci kânunun on dördüncü günü akşamında Lizbon garında şimendifere binmek üzere bulunuyor ve nazırlarla konuşurken yanına bir delikanlı yaklaşmış ve yakından attığı üç kurşunla cumhur reisini vurmuştu. Biçare adam bir feryat koparıp ellerini kaldırdı, sonra düştü ve garın imdat odasına götürüldükten beş dakika sonra hekimler pansuman yaparken öldü. Katil de orada biriken halk tarafından hemen öldürüldü.
Varşova’daki cinayet:
Lizbon cinayetinden tam dört yıl sonra yani 1922 birinci kânununun on altısında Varşova’da Polonya cumhur reisini öldürdüler. Henüz bir hafta evvel cumhur reisi seçilen Narutawiç o gün Varşova’da bir resim sergisi ziyaret etmişti. Ressam Nievidovski adlı bir deli ona hücum ederek üç kurşunla öldürdü. Cinayetin hiç bir millî ve siyasî sebebi yoktu. Katil ressamın epice bir zamandan beri delilik gösterdiği sonradan anlaşıldı.
İbrahim Alâettin Gövsa
]]>
Altta Binbaşı Maelin, Kral Obrenovich ile Kraliçe Draga’yı öldürenlerin başı idi. Üstte 1908 yılında Portekiz Kralı Carlos’un öldürülmesi. Arabanın içinde korkunç vaziyette olanlar Kraliçe Amelle ile ikinci oğlu sonradan Kral olan Manoel görülmektedir.
(Mac Kinley) in öldürülmesi:
Amerika Cumhur reisi (Mac Kinley,) i öldüren (Czolzocz) bu hareketi ile yeryüzünü değiştireceğine inanan ve kendisine anarşist süsü veren yarı Alman, yarı Polonyalı bir saçmacı, daha doğrusu bir divane idi. Hazmedemediği nazariyelerle beyni kabına sığamaz olan bu yirmi dokuz yaşındaki serseri, dünyanın hangi tarafında ve ne mahiyette olursa olsun büyük adamları ve devlet başlarını öldürmekle mühim bir iş yapmış olacağım zanneden bozuk ruhlu heriflerdendi.
Bu cinayete büyük bir ehemmiyet verdiği için şeklini de diktkatle hazırlamıştı. Hâdise 1901 yılına tesadüf eder. Reisi cumhur Buffalo şehrinde bir sergide bulunuyordu Org ile yapılan konser bittikten sonra devlet reisi, Amerika’da âdet olduğu veçhile, herkesin elini sıkmağa başlamıştı. Katil de, güya Reisi cumhura saygılarını sunmak için, kalabalığın arasında ona doğru ilerledi. Tabancasını mendilinin altında saklamıştı. Tam onun karşısına gelince, bir elini sıkmak üzere uzatırken öteki eli ile iki defa ateş etti ve zavallı Mac Kinley ikinci kurşunla birdenbire öldü.
Halk, katili Amerika’da âdet olduğu veçhile hemen orada linç usulü ile öldürmek üzere iken polisler güçlükle kurtarmışlardı. Ve herif, muhakemeden sonra elektrik iskemlesine oturtularak öldürüldü.
Kinley’in ölümünde garip bir tesadüften bahsedilir. “Reisi cumhur olmadan önce 85 bin dolara hayatını sigorta ettirmişti. Devlet reisliğine seçildikten sonra sigorta kumpanyası bu sanattaki tehlikeleri ileri sürerek, evvelce verdiği sigorta ücretinin iki mislini ödemesi lâzım geleceğini kendisine bildirmiş ve bu mektup ona ölümünden bir kaç gün önce gelmişti.
Kral Aleksandr ile Kraliçe Draga’nın faciası:
Sırbistan kralı Birinci Aleksandr ile karısı Kraliçe Draga’nın Belgrad’da öldürülmesi, Rus Çarı (Nilcola Romanof) un ailesi ile birlikte mahvedilmesi hâdisesine benzeyen bir faciadır. Çar ile ailesinin nasıl öldürüldüklerini sonra anlatacağız.
Belgrad faciası 1903 senesi Haziranının 10-11 inci gecesinde geçmiştir. Birinci Aleksandr’ın ölümüne sebep Draga oldu. Bu güzel kadın bir mühendisin karısı idi. Mühendis öldükten sonra saraya girdi ve kendisini krala sevdirdi. Kraldan yaşça hayli büyük olduğu halde onu güzelliğiyle ve aşk ile esir etmişti. Önce metresi oldu. Günün birinde gebeliğini ileri sürerek onunla evlenmeği, bu suretle kraliçe ilân olunmayı temin etti. Draga’nın zayıf kafalı olan kralı münasebetsiz işlere sürüklemesi, bir suikast grubunun toplanmasına sebep olmuştu. Bunların başında kraliçenin eski kayını olan bir miralay vardı. Bu miralayın iddiasına göre, Draga birinci kocası olan mühendisi zehirleyerek öldürmüş ve bu suretle serbest kalmayı temin ederek krala çatmıştır. Hatta kralla evlenmek için, gebe olmadığı halde elbisesinin içine bir yastık koymuş ve kralın anasını bu suretle aldatmıştır. Bu oynak kadın, hem kendisinin, hem de kralın ölümüne ve daha birçok kanların dökülmesine sebep oldu.
Facia gecesi kral, sarayın bahçesinde silah seslerini duyunca uyanmıştı. Suikastçılar nöbetçileri ve yaverleri öldürdükten sonra kralın yatak odasına hücum ettiler. Biçare, elbise dolabının içine girmiş ve elbise yığınlarının arasına gizlenmişti. Birdenbire kralı yatağında bulamayınca şaşıran katiller biraz sonra onu saklandığı yerden çıkardılar. Rovelver ve kılıçla işini bitirdikten sonra pencereden avluya attılar, öteki odada haklanmış olan güzel Draga’nın da kanlı cesedi orada bulunuyordu.
O gece Belgrad’ın Harbiye Nezareti de bu suretle basılmış ve daha birçok adamlar öldürülmüştü. Bu facia ile Aleksandr’ın hanedanı ortadan kalktığı ve yerine gelen kral (Pierre) “Petro” başka bir soya mensup olduğu için, facia siyasî bir inkılâp sayılmış ve katiller takipten ve cezadan kurtulmuşlardı.
Portekiz kralı’nın öldürülmesi:
1908 yılının başında Lizbon’da Portekiz kralına karşı yapılan suikast da Kral Aleksandr’ın hâdisesine hayli benzeyen bir faciadır. Kral Don Pedro, Başvekile fazla salâhiyet vererek, meşrutiyetin temin ettiği hürriyetlerin azalmasına sebep olduğu için aleyhine kuvvetli bir Corbonari cemiyeti tevekkül etmişti. Ve bunlar Portekiz’le hükümdarlık rejimini mutlaka ortadan kaldırmaya karar verdiler.
Kral, şatosunda verdiği bir ziyafetten karısı, oğlu ve diğer aile efradı ile birlikte ve yatla Lizbon’a gelmiş ve saraya doğru gitmek üzere arabaya bindiği esnada arkadan gelen bir kurşunla birdenbire yıkılmıştı. Kralın ensesinden giren kurşun onu devirdikten sonra karşısında oturan oğlunu da yaralamıştı. Prens yaralı olmasına rağmen rövelverine davranmış, fakat arabanın arkasından çıkarak çamurluğa sıçrayan katil tam bu esnada silâhının namlusunu alnına dayamıştı. Kraliçe, katilin bu hareketini görmüştü. Ateş etmesine engel olabilmek üzere elindeki çiçek demetini katilin gözlerine kapatmak isterken herif ateş etmiş ve prensi de öldürmüştü. Bu esnada muhafız zabitlerinden biri de katile kılıcını saplamış bulunuyordu. Arabacı atları kuvvetle sürerek, kralın arabasını etraftan yağan kurşunlar arasında bir kışlaya sokmağa muvaffak olmuştu. Fakat kral da, prens de ölmüş bulunuyorlardı.
Yunan Kralı JorJ Selanik’te nasıl öldürüldü?
Yunan Kralı Birinci George, 1913’te Selanik’te Siknas adlı 40 yaşlarında yarı deli birisi taralından öldürüldü.
1913 Martının on sekizinci günü Yunan Kral’ Birinci Jorj Selanik’te bulunuyordu. O gün âdeti üzere, yaveri ile birlikte gezintisini yapmıştı, öğleden sonra üçte saraya dönerken Skinas adlı bir Yunanlı birdenbire yaklaşarak onu kurşunla kalbinden vurdu.
Kral, civardaki askerî hastaneye nakledilirken yolda ölmüş, katil de yakalanarak mahkemeye verilmişti. Katil Aleksan Skinas, kırk yaşlarında kadar, aklı az çok bozuk bir adamdı. Kralı niçin öl dürdüğüne dair olan suallere cevap vermemiş, belki de verilecek cevap bulamamıştı. Muhakemesinin son günlerinden birinde elleri çözülmüş olarak mahkemenin yanındaki odada bulunuyordu. Kendisini muhafaza eden memurların bir gazeteye dalmalarından İstifade ederek birdenbire pencereye koşmuş ve kendini 12 metre yükseklikten aşağıya atıvermişti.
Üçüncü derecede verem hastası olan bu herif, ölüme mahkûm olacaktı. Fakat belki, ağır hasta olduğu için asılmayacaktı. Fakat cezasını kendisi vermiş ve düştüğü taşlar üzerinden ölüsü kaldırılmıştır.
İbrahim Alaeddin Gövsa
]]>Yazan: İbrahim Alaettin GÖVSA
1894 yılında. Fransız Reisi Cumhuru Carnot’un hançerlenerek öldürülmesi.
Fransada Car not (Karno)’nun öldürülmesi:
Amerika’da anarşistlerin veya muhtelif siyasî hırsların tesiriyle öldürülen cümhurreislerinin sayısı epeycedir. Yakın zamanlara kadar Avrupa’da halk tarafından sevilmiş ve seçilmiş devlet reislerine karşı böyle cinayetlerin yapıldığı işitiliyordu. 1894 Haziranının 24 ünde Carnot (Karno)’nun Liyon’da öldürülmesi, Fransa’da yapılan bu çirkin cinayetlerin birincisidir. Carnot memleketi için çok çalışmış ve halkça pek sevilmiş bir devlet adamı idi. Onun katili olan (Santo Casiro) adlı İtalyan azgın bir anarşist idi. Bu değerli reisi ancak anarşistlik hatırı için öldürmüş ve evvelce ölüm cezasına mahkûm olan bir katil anarşisti Cümhurreisinin affetmemesini güya onun için bir kabahat saymıştı.
Cinayet günü Reisi Cümhur, Liyon’da açılmış olan sergiyi ziyareti vesilesiyle şerefine şehrin tica-ret odası tarafından verilen bir davetten akşam saat onda çıkmıştı. Arabasıyla bir sokağın kıvrımını dönerken orada bekleyen katil, yıldırım gibi arabaya fırlamış ve elindeki bıçakla zavallı Carnot’yu göğsünden iki defa vurmuştu. Reis, biraz sonra, kendine gelemeden öldü.
Heyecana gelen halk, Liyon’daki İtalyanların dükkânlarını yağma ettiler ve: “Kurşundan daha emin olduğu için bir çak kullanmış olduğunu” âdeta övünerek söyleyen katil, iki ay sonra (Giyotin) denen ölüm makinesinde başı kesilerek can verdi.
Soldaki fotoğrafımız, 1898 senesinde Avusturya Kraliçesi Elisabeth’in anarşist Luecheni tarafından hançerlenmesini; sağdaki, 1900 de İtalya Kralı Birinci Humbert’in Anarşist Bresci tarafından öldürülmesini göstermektedir.
İran’da Nasıreddin Şahın öldürülmesi:
Nâsıreddin Şah, (Babı) denen mezhebi söndürmek ve Babî’leri ortadan kaldırmak için bir çok zulümler yapmıştı. Bir defa Sabilerden üç kişi onu öldürmeğe teşebbüs etmiş ancak yaralıya- bilmişti. Bunun üzerine Nâsıred- din Şah bütün İran’daki Babîleri memleketten kovmaya ve öldür-meye başladı. Hele kendisine ilk defa suikast yapıldıktan sonra Tahran sokaklarında yüzlerce Sabiyi akla gelmeyen işkenceler içinde dolaştırarak öldürdü. Çıplak vücutları yaralanmış ve yaralarına yağlı fitiller konarak yakılmış olduğu halde iplerle sürünerek ve kamçılarla dövülerek kadınları ve çocukları ile öldürülen Babiler, ondan öçlerini almak için fırsat bekliyorlardı. 1896 yılının 8 Mayısında Nasıreddin Şah, Tahranın ya-kınında bir türbeyi ziyaret ederken Mirza Rıza adlı bir Babi onu lüverver kurşunuyla öldürdü ve bütün Babîlerin hıncını almış oldu.
Mirza Rızanın, meşhur Cemaleddin Efgani’nin teşvikiyle bu işi yaptığı o zaman söylenmiş, hatta İran hükümeti Cemaleddin’i ikinci Abdülhamit’ten istemişti. Fakat mücrim olduğu sabit değildi. Mücrim de olsa, mesele siyasi olduğundan Cemaleddin Efgani İran’a verilmemişti.
Avusturya İmparatoriçesinin öldürülmesi:
Avusturya İmparatoru İkinci Fransuva Jozef’in karısı İmparotoriçe (Elizabet)’in Cenevre’de öldürülüşü, bu saydığımız cinayetlerin en acılarındandır. Bu kadın birçok aile matemi görmüş, 1898 yazında, biraz acılarını dinlendirmek için, İsviçre’nin Cenevre şehrine gitmişti. Cinayet günü Leman gölü üzerinde bir tenezzüh yapmak üzere yanında yalnız saraya mensup bir kadın bulunduğu halde, yürüyerek vapur iskelesine ineceği sırada birdenbire üzerine bir adam atılmış ve bıçağını göğsüne saplamıştı. Biçare kadın, şaşkınlığından neye uğradığını anlayamamış, ilk saniyelerde herifin kendisine bir yumruk vurarak savuştuğunu zannetmiş ve yürüyerek vapura kadar gelmiş, fakat orada birdenbire yıkılmıştır.
Katil, (Luecheni) adlı bir serseri İtalyandı. Yakalanıp polis merkezine götürülürken silâhını tam kalbinin üstüne saplamaktaki maharetini söylüyor ve bununla utanmadan övünüyordu.
Bu herif, hiç bir teşkilâta dâhil olmamakla beraber bir prensin Hizmetinden çıkarıldıktan sonra kendi kendine anarşist olmuş ve kim olursa olsun, büyükleri ortadan kaldırmaya karar vermişti. Bıçağını alarak Cenevre’ye geldiği zaman kimi vuracağını kararlaş- tırmamıştı. Tesadüf önüne o biçare kadını çıkardı.
Isviçrede idam cezası kaldırılmış olduğu için, herif cinayetten sonra, soğukkanlılığını, belki de ölümden kurtulacağını bildiği için, tamamı ile muhafaza etmiş ve yaptığı suçu, pek ehemmiyetsiz bir iş gibi, anlatmaktan utanmamıştı.
İtalya Kralı Birinci Humbert’in Öldürülmesi:
İtalya Kralı Birinci Humbert de anarşistler tarafından öldürüldü. Güya grevci ameleye karşı insafsızca emirler vermesi, anarşistlerce bu hükümdarın idama mahkûm olmasını intaç etmiştir. İki defa yapılan öldürme teşebbüslerinden şaşılacak tesadüflerle kurtulmuştu. Fakat 1900 senesinin 9 Temmuzunda tekrarlanan suikast, kralın ölümü ile neticelendi.
O gün İtalya’nın Moza şehrinde bir jimnastik müsabakasına riyaset etmiş ve akşam saat onda oradan çıkmıştı. Tam arabasına bindiği sırada, bir anarşist birdenbire arabaya yaklaşmış ve Kralın üzerine üç revolver kurşunu boşaltmıştı, tik kurşunla kalbinden vurulan Kral, yaverinin kolları arasında ve bir kaç dakika içinde can verdi Katil Gaetano Bresci adlı ve otuz bir yaşında bir İtalyan anarşist idi. Revolverinin kundağında Carnot’nun vurulduğu tarih oyulmuştu. İpek kumaş fabrikasında mükemmel bir usta iken Amerika’da anarşistlerle düşüp kalkması yüzünden müthiş bir anarşist haline gelmişti. Muhakemesinde çok soğukkanlılık göstermiş, âdeta kayıtsız durmuştur. O zaman İtalya’da idam cezası bulunmadığı için onu müebbet hapse mahkûm ettiler. Fakat böyle suçluları koydukları hapishane ölüm cezasından daha korkunç bir şekilde yapılmıştı. Sarı siyah çizgili mahkûm kostümünü giydikten sonra, böyle mahkûmları bir metre genişliğinde, iki metre yüksekliğinde ve tamamı ile karanlık bir taş odaya koyarlardı. Mahkûmun, aydınlığı görmediği gibi, hiç bir ses duyma-sına ve insan yüzü görmesine imkân yoktu. Günde bir defa bir gardiyan, odanın gişesinden yüzünü göstermeden, bir parça ekmekle biraz su bırakır, giderdi.
Bu suretle hapsedilenlerin uzun müddet yaşadıkları pek enderdir. Ondan evvel, bu suretle hapse mahkûm olanlar bir kaç ay zarfında ölmüştüler. O, ilk zamanlarda, anarşistlerin galip gelerek kendisini kurtaracaklarını ümit ettiğinden biraz dayanmış, fakat bir mezar kadar korkunç olan hücresinde gün geçtikçe sarsılmış, nihayet mahkûmiyetinden yedi sekiz ay sonra kendini kuşağından ve boyun bağından yaptığı bir iple tavana asarak ölmüştü.
]]>Son asır içinde suikastçılar tarafından devrilmiş olan taçlı ve taçsız devlet başlarının sayısı epeyce ehemmiyetlidir. Bunlar arasında iki imparator, iki imparatoriçe, sekiz tane kral, bir kraliçe, üç veliaht ve dokuz tane cumhurreisi bulunmaktadır. Cinayet hangi şekil altında ve ne maksatla yapılmış olursa olsun elbette kötü bir şeydir. Fakat tahtının altında halkı ezen bir taçlı başa yapılmış bir suikastla halk tarafından sevilmiş ve seçilmiş taçsız bir devlet reisine karşı irtikâp edilen taarruz şüphe yok ki birbirinden çok farklıdır. Bundan dolayıdır ki Amerika ve Fransa’da dokuz cumhurreisinin öldürülmüş olmasını oğulların babalarını öldürmeleri kadar nefrete lâyık birer cinayet sayabiliriz. Her birinin muhakemesini okuyucularımıza bırakarak hâdiseleri anlatalım
Sırp prensi (Karayorgi)nin öldürülmesi:
Son asır içinde hükümdarlara karşı yapılmış suikastların en eskisi şimdiki Yugoslavya’da, yani eski Sırbistan’da meşhur Karayorgi’nin öldürülmesidir. Frenkler bu prense (Georges le Noir) derler. Karayorgi, geçen sene Marsilya da öldürülen Kral Aleksandr’ın mensup olduğu hükümdarlık soyunu yani (KlaraJorjeviç) soyunu kuran zattır. Sırbistan’ın kurulmasına çalışmış ve eski Osmanlı İmparatorluğuna karşı durmuştu. O zaman Sırp prenslerini Osmanlılar tayin ederlerdi. Karayorgi’nin yerine MiloşObrenoviç geçirilmişti. O da Karayorgi’nin başını keserek İkinci Sultan Mahmud’un sarayına gönderdi. 1817 Temmuzunda kesilen bu baş, sonraları Sırbistan’ın ve bugünkü Yugoslav yanın büyük bir devlet olarak meydana gelmesinde âdeta bir timsal sayılmıştır.
Karadağ prensi (Danilo)nunöldürülmesi:
Geçirdiğimiz asrın bu yoldaki en eski hâdiselerinden İkincisi gene Balkanlarda cereyan etmiştir. Biliyoruz ki Cihan Harbine kadar Karadağ müstakil bir hükümetti ve başında da önceleri Prens, sonra da Kral unvanlı bir hükümdar bulunuyordu. Birinci Danilo veraset yoluyla bu küçük devletin tahtına geçmiş ilk prensti ve amcası İkinci Petro’nun yerine 1851 de oturmuştu. O zamanki Osmanlı İmparatorluğuna karşı hayli mücadelede bulunmuş olan bu hükümdar, tam istiklâl kazanama dan ve krallık tacını giymeden önce âdi bir düşmanlık yüzünden 1860 temmuzunda kurşunla öldürüldü.
Amerika Cumhurreisi (Lincoln) ün öldürülmesi:
Abraham Lincoln, Amerikada zenci esaret ve ticaretinin ortadan kaldırılmasına uğraşmış ve bunda muvaffak olmuş değerli bir devlet adamıydı. Fakat bu yüzden kazançları bozulan cenuplu Amerikalıların düşmanlıklarına uğradı ve 1865 Nisanının on dördüncü gecesi Washington’da tiyatro seyrederken öldürüldü. Bu çirkin cinayet tam Amerikanvâri bir yolda yapılmıştır. Reisicumhur karısı ve bir kaç maiyeti ile tiyatro seyrederken piyesin tam ortasında bir silâh patladı. Birkaç saniye evvel binbaşı (Hathburn) Reisicumhurun sarsıldığını görerek ona doğru eğilmiş ve tam o esnada iki metre kadar ileride silâhlı bir adamı görerek derhal koluna yapışmıştı. Fakat herif bir an içinde (Yaşasın hüriyet!) diye bağırarak silâhını Lincoln’e boşaltmış ve kendini tutmaya çalışan zabiti de bir hançerle yaralamıştı. Büyük bir süratle bu işleri gördükten sonra locadan sahneye atlıyan katil, birbirine karışan halkın arasında kayboldu. WitkineBooth adını taşıyan bu herif bir aktördü. Tiyatro kapısında evvelce hazırladığı atına binerek kaçmış ve bir daha ele geçmemiştir. Takibine çıkan askerler taralından attan düşürüldüğü ve epeyce mukavemetten sonra başından Kurşunla vurulduğu zannedilmişti. Fakat bu adamın, o hâdiseden sonra uzun yıllar yaşayarak gezici tiyatro kumpanyalarında sahte isimler altında çalışmış olduğu rivayeti daha kuvvetli görünür.
Karadağ Prensi Birinci Danilo, Cattaro tarafından 1860 da öldürüldü.
General (Garfield) in öldürülmesi:
Yine Amerika reisicumhurlarından General Garfield 1881 Temmuzunun ikinci günü Baltimor şimendifer garında kurşunla vurulmuş ve üç ay sonra bu yaradan ölmüştü. Bu cinayeti yapan (Guitteau) adlı, hemen deli denecek derecede taşkın ruhlu bir adamdı. Hukuk tahsil etmiş olmakla beraber divane meşrepli olmasından dolayı bir iş tutamamış ve bu cinayeti güya Amerika Cumhuriyetinin selâmeti namına yaptığını söylemişti.
Rus Çarı İkinci Aleksandr’ın öldürülmesi:
Çar İkinci Aleksandr 1882 Martının birinci günü Nihilist’ler tarafından tertip olunan müthiş bir suikastın kurbanı olmuştur. Bu hükümdar, ondan evvel bir hayli suikast teşebbüsü atlatmıştı. 1886’da Paris’te Üçüncü Napoleon’un misafiri iken Bolonya ormanının şelâlesi yanından geçerken Berezowski adlı biri kendisine bir kurşun atmış, fakat rastgetirememişti. 1879’da Solovief adlı biri de ona beş kurşun attığı halde vuramamıştı. Çar, yine aynı yıl zarfında bindiği trenin yoluna konan bir bomba ile öldürülmek istendi. Yine bir başka defa gezici bir İtalyan cambaz kumpanyasına mensup güzel bir kızdan Çarın hoşlandığı Nihilistler haber almışlar ve ona âşık olan bir kazak yüzbaşısının kıskançlığını gıcıklamışlardı. Yüzbaşı, taçlı rakibine metresinin yanında iken iki revolver kurşunu atmış, fakat vuramayarak derhal yetişen muhafız askerler tarafından oracıkta haklanmıştı. Bir defa da iki suikastçı İmparatorun arabasına ansızın süvari olarak hücum ettiler, birkaç kurşun attılar, lâkin yine vuramadılar. Bu teşebbüsü imparatorun kışlık sarayına bir tünel açmak suretiyle yapılan suikast takip etti. İhtilâlciler sarayın karşısındaki binayı satın almışlar ve oranın mahzeninden Çarın sarayındaki yemek salonunun altına kadar uzanan bir tünel açmaya muvaffak olmuşlardı. İmparator öğle yemeğine oturduğu zaman mahzendeki bombalara ateş verilecekti. Her şey doğru hesap edilmişti. Fakat İkinci Aleksandr o gün çalışma odasında beş on dakika geç kalmış ve yemek salonuna gitmeğe hazırlandığı esnada bomba patladığı için bundan da kurtulmuştu. Nihayet bu kadar teşebbüste muvaffak olamayan Nihilist’ler son defa müthiş bir plan hazırladılar. (Leningrad) da, yani eski Petersburg da İmparator araba ile ve süvari kazaklarla kuşatılmış olduğu halde giderken iki bomba ile askerleri dağıttılar, hasıl olan boşluk arasında biri arabaya yaklaşarak üçüncü bombayı patlattı ve iki bacağı parçalanan İkinci Aleksandr, götürüldüğü kışlık sarayında biraz sonra gözlerini yumdu. Bu müthiş sahne esnasında suikastçılar da kendi bombaları ile mahvoldular. Bu hâdiseden sonra Rusya’daki bütün Nihilist partisi reisleri yakalandı. Sibirya’ya sürüldü. Komite ile en ufak alakası olanlar ipe çekildi. Bombaları hazırlayan kimyager (Kibalçis) asıldı. Hattâ işe münasebeti anlaşılan Gassia adlı bir kadın dokuz aylık gebe olduğu halde çocuğunu doğurduktan biraz sonra ipe çekildi
]]>Alman devlet reisi Hitler’in atlattığı suikast, devlet reisleri ve hükümdarların pek eski zamanlardan beri uğradıkları taarruzların en yenisidir. Bu harpten evvel, Marsilya’da Yugoslavya kıralı Aleksandr’ın öldürülmesi ise bu çeşit cinayetlerin son yıllarda en çok tesir bırakanı olmuştu. Bu sayfalarda tarihin, hele son asır tarihinin öldürülen hükümdarları içinde en çok dikkati çekmiş olanlarım bulacaksınız. Taçlı başlara, bazan da taç giymeye namzet prenslere veya tahtı ve tacı olmayan devlet reislerine karşı yapılan başlıca cinayetlerin tafsilâtını okuyacaksınız. Altı makalede tamamlanacak olan bu bahis, size dünya tarihi içinde heyecanlı bir cevelân yaptırmış olacaktır.
Büyük başların dertleri de büyük olur derler. En eski zamanlardanberi taç giyen başların en büyük tehlikelere maruz olmaları bu atasözünün ne kadar doğru olduğunu gösterir. Tarihin bilinen devirlerinden ve insanların devlet teşkil ettikleri zamanlardanberi öldürülen hükümdarların sayısı okadar çoktur ki, yalnız onlara ait kısa bir tarih yazılmak lâzım gelse birkaç ciltlik bir eser meydana gelirdi. Biz bu sayfalarda işi okadar geniş tutacak değiliz. En eski devirlerdeki hükümdar cinayetleri hakkında başlıca meşhur hâdiseleri işaret etmekle iktifa edeceğiz. Ve daha ziyade son bir asır zarfındaki vakaların tafsilâtım vereceğiz.
Tarihin ilk devirlerindeki şark hükümdarları arasında taç ve taht kavgası yüzünden oğulları veya akrabaları tarafından öldürülen hükümdarlar pek çoktur. Babil hükümdarları, Mısır Firavunları ve Yahudikralları arasında bunların misali sayılamayacak derecede fazladır. Ancak denebilir ki, hükümdarlık vazifesinin en tehlike olduğu yerler şarkî ve garbî Roma İmparatorluklarıdır. Gerek Roma’da, gerek Bizans’ta, yani eski İstanbul’da tahta çıkmış ve taç giyinmiş olanlar arasında hayatını tabiî surette ikmal etmiş olanlara nadir tesadüf olunur. Bunların çoğu ya zehirlenmiş yahut hançerle öldürülmüşler yahut Bizans tarihinde çok tesadüf edildiği veçhile gözleri kör edilerek manastır köşelerinde can vermişlerdir.
Eski devirlerin bu çeşit cinayetleri arasında Sezar (Jules César) in ölümü en meşhur olanlarındandır. Bu hâdise tamam iki bin seneden beri şöhretini kaybetmemiştir. Eski devirlerin en büyük serdarlarından biri olan Sezar, taç giymeden, fakat taç giymeye hazırlandığı için öldürülmüştü. Kendine kıyanlar arasında oğlu gibi yetiştirdiği (Brütüs) de vardır. Hatta bıçaklarken dişine hücum edenler içinde onun da bulunduğunu görünce; “vay sen de mi Brütüs?” demesi 1979 yıldanberi bir darp mesel gibi hatırlarda kaldı. Sezar, yirmi bir bıçak yarası alarak (Pompée) heykelinin ayağında can verdi. Ondan sonra gerek Roma’da, gerek Bizans ta taç uğurunda baş verenler bu hâdiseden zerre kadar ibret almadılar.
Peygamberler arasında taç giymemiş olanlar da dâhil olduğu halde suikasta uğramayan yoktur. Kiminin testere ile biçildiğini, kiminin diri diri yakıldığını, bazısının da çarmıha gerildiğini hep biliriz. (Hazreti Muhammed) bile birkaç defa suikastlardan kurtulmuştu.
İlk Müslüman halifeleri henüz taç giymemiş oldukları halde bile suikasta uğramaktan kurtulmadılar. (Ebubekir) in ölümünden biraz evvel zehirlendiğini söyleyenler vardır. Hele Ömer, Osman, Ali vurularak öldüler. Hasan ile Hüseyinin öldürülmeleri ise Müslümanlık âleminde birçok kan dökülmesine ve asırlarca süren mezhep mücadelelerine sebep oldu. Sonrakiler arasında gerek Emeviler’den, gerek Abbasî hükümdarlarıyla Endülüs’te hüküm süren Emevi hükümdarlarından bu suretle öldürülmüş olanlar çoktur.
Selçuk Türk hükümdarlık soyunun muhtelif kollarına mensup olan sultanlar arasında da bıçakla kılıçla veya zehirle öldürülenler az değildir. Selçuklardan gerek evvel, gerek sonra Asya’nın ve Anadolu’nun muhtelif mıntıkalarında hükümdarlık tahtına geçmiş olan küçük, büyük binlerce devlet başı arasında yatağında ölmüş olanlar belki yüzde elliyi bulmaz.
Osmanlı sultanları arasında da nöbetini bekleyen oğulları tarafından zehirlenenler olduğu gibi, İkinci Osman, Deli İbrahim vesaire kabilinden isyanlarda boğulanlar veya Abdülâziz gibi nasıl öldüğü pek de anlaşılmamış olanlar vardır.
Orta zamanların garp hükümdarları arasında da birçok suikastlar kaydedilmiştir. Meselâ pekiyi bir insan olmak üzere tanınmış ve sevilmiş olan Fransa kıralı Dördüncü Henri birçok suikastlardan kurtulduktan sonra 1610 Mayısının on dördüncü günü Paris’te arabasının içinde (Ravaillac) adlı biri tarafından hançerle vuruldu.
Üç yüz yirmi beş yıl önce geçen bu hâdiseden sonra hükümdarları öldürmek isteyenlerin hemen buna benzer şekilde hareket ettiklerine dikkat edilmiştir. Yani bu türlü cinayetlerin birçoğu hükümdarların saraylarının dışarısında, araba veya otomobillerde halk arasında bulundukları zaman yapılmakta ve meraklı halkın birikerek araba veya otomobillerin çabuk geçmelerine mani oldukları anlardan istifade olunmaktadır.
Marsilya’da kralAleksandra yapılan suikast ile ondan üç yüz yirmi dört yıl önce, Paris’te Dördüncü Henri’ye yapılan suikast arasında hayli benzeyiş vardır. Ve her iki cinayette de katil, kalabalığın birikmesinden istifade etmiş ve bir fırlayışta işini görmüştür. Dördüncü Henri’nin öldürülmesi vesilesiyle onu öldürenin ne vahşi bir şekilde idam edilmiş olduğunu hatırlamamak kabil değildir.
Bu katil, siyaset meydanında bir metre yüksekliğinde bir kerevet üzerine sırtüstü yatırılmış, belinden bir kazığa bağlanmış, iki eli le iki kolu dört istikamete doğru çevrilen dört ata bağlanarak atlar kamçılanmış ve herifin vücudu bu suretle çatır çatır koparılmıştı.
]]>