ASRİ KAMPÇILIK – ÇADIR HAYATI (1942)

0
1177
Scanned by Scan2Net

İnsanların tabiata dönme ve cemiyet hayatının çok fazla sıkıcı şartlarından kurtulmaya çalışma girdiklerini söyleyebiliriz. Bugün, medeni şehirler halkı insan zekâsının en son buluş eseri olarak ortaya çıkardığı konforlu hayattan uzaklaşıp hiç olmazsa yazın bir iki ayını tabiatın kucağında geçirmeye can atıyor ve o müddet için kendisine yaşayacak yer olarak ta bir çadırı tercih ediyor. Çadır, dedelerimizin sağlam hayatına çatı teşkil etmemiş midir?

Yazan: Eşref Şefik

Kamp hayatının başlıca zevkini, bir aile efradına veya sıkı dostlara, hep bir arada ve teklifsizce yaşamaktan ileri gelen samimî hayat teşkil etmektedir. Bir ormana veya deniz kıyısına bir çadır kurarak, açık havada, eğlence ve gezinti ile spor ve oyunla günlerinizi geçirmeye başladığınız dakikadan itibaren artık şehir hayatının sizi birbirinizden ayıracak müşkülâtı, zaruretleri kalmamıştır. Hele dostları bazen birbirine düşman edecek endişeler ve ihtilâflara bu temiz muhit içinde hiç bir yer yoktur. Bu sayımızda, muharririmiz Eşref Şefik size “Asrı kampçılık: Çadır hayatı” isimli yazısında, kamp hayatının fayda ve hususiyetlerini, birçok bakımlardan tetkik etmektedir.

Tabiata dönmek, çadır ve kamplarda açık hava hayatı yaşamak, medeni hayattan uzaklaşmak değildir. Çadır hayatında kendilerine yeni bir yaşayış tarzı arayanlar, şehirlerin kapanık muhitinden, suni ışık ve kirli havadan kaçanlardır. Kamp hayatının ruha verdiği büyük inşirah içinde, niçin dans edilmesin?

Atalarımızın çadırları üstüne çadır yapan bir millet daha dünyaya gelmedi. Osmanlılardan kalan çadırlara Frenkler, müzelerde hâlâ hayran hayran bakıyorlar. Aklın alamayacağı kadar sanatla dolu olan eski çadırlarımızın taklitlerini dahi bugünkü kolaylıklarla yapmak mümkün değildir. Bizim çadırların kazıkları Avrupa ve Asya haritasının her köşesine dikilmiştir. Kış, kıyamette Macar ovalarında yüz binlere varan Türk cengâverleri çadırları içinde en asrı bir şehirde gibi yaşadılar. Ecdadımızın şehirciliğe pek o kadar ehemmiyet vermeyişinin sebebini duvarı, tavanı aratmayacak kadar harikulâde olan çadırlarında da aramak caizdir sanırım.

Tarihler muazzam çadırlı ordugâhlarımızın fırtınadan, kasırgadan ve büyük yağışlardan harap olduğunu kaydetmiyor. Şehirleri yok eden afetlerde bizim çadırlı ordugâhlarda zevk sürülürmüş… Böyle bir kampçılığımız vardı.

Zaman bize o mükemmel seyyar evlerimizi unutturdu. Asri tabirince kampçılık İngiliz müstemlekecileri ile tekrar medenî hayatın içinde yer almaya başladı. Dünyanın ıssız ve uzak köşelerinde bir medenî insanın barınabileceği yegâne yer olarak müstemlekecilerin bizden taklide, aldıkları çadır, izci teşkilâtı ile Avrupa’nın göbeğine kadar geldi.

İzcilerden de son zamanda sivillere geçti.

Avrupa’da kamp hayatına alışmış maruf bir İngiliz, çadırın medenî hayattaki rolünü şöyle anlatıyordu: Kampçılık, açık ve bol hava bakımından şehirlerde yaşayan insanların yıkanma kadar muhtaç oldukları bir şeydir. Bence açık pencereli odada yaşamakla, çadırda yaşamak arasında, üyende yıkanmakla denize girmek kadar büyük fark vardır. Nasıl ki, her gün sabahları musluk suyu ile yüzümüzü yıkadığımız halde, banyo ve denize girmek ihtiyacını duyuyorsak, ciğerlerimizin ve vücudumuzun ayni surette bol ve her tarafımızı kaplayan açıklığa, bir hava banyosuna ihtiyacını da öyle hissetmeliyiz.

Bu İngilize hak veriyorum. Bütün günümü açık havada geçirdiğim zamanlar, hele bir parça da hareket yapmış, koşmuş ve atlamışsam, göğsüm gömleğime sığmaz olur. Cigara dumanını içime çekerken nefes borularımın dumanın geçişinden gıcıklatacak kadar hamlaştığım fark ederim.

Bir çadır içinde uyuyan bu çift insan, o andaki rahat uykularını şehirlerin en mükellef apartmanlarında bile bulamamışlardır ve vücutları o geceki kadar hiçbir zaman rahat etmemiştir.

Açık hava hayatı, vücudu harekete sevk etmesi bakımından da ayrıca faydalıdır. Şehirde her şeyi az hareketle temin ederiz. Hâlbuki kampta karyolayı hazırlamak, çadırın etrafını süpürmek, hatta yemek sofrasını hazırlamak gibi işlere erkekler de mecburen karışırlar. Vücut muhtelif hareketlerle işler, bir nevi jimnastik de yapılmış olur.

Çadır hayatı, insana uzaklara kadar yürümek, gurubu, tulûu muhtelif yerlerden seyretmek arzusunu da verir. Böylece en tabii ve en iyi egzersizlerden biri olan yürüyüşler de şehirden daha devamlı ve daha arızalı yollarda yapılır. Bilhassa inişli, çıkışlı yürüyüşlerin ciğerler ve kan deveranı üstünde yaptığı sıhhatli tesirler malûmdur.

Bugün açık hava ve kampçılık hayatı bazı Amerikan ve İngiliz mekteplerini çadırlara taşıttıracak kadar ilerlemiştir.

İngilizler ve Amerikalılar, kampçılığın temin ettiği en büyük faydayı, çadır hayatının insanı gerek maddî, gerek manevî kuvvetlerini inkişafa sevk etmesinde buluyorlar. Hakikaten kamp hayatının faydasını yalnız maddî olarak, vücut ve sıhhat üzerindeki tesir ve faydaları şeklinde görmek eksik bir görüş olur. Vakıa, kamp hayatı ve çadırda geçirilen geceler, en tabiî bir spor sayılabileceği cihetle, insanın vücuduna ve sıhhatine en büyük faydaları temin edecektir.

Fakat açık hava hayatının bir insan ruhu üzerindeki tesirlerini in-kâr etmek veya görmemek, bunun kıymetini ve faydasını azımsamak da kabil midir? Şüphesiz ki hayır.

Kamp hayatının ruh üzerindeki en büyük faydası, insanları birbirine ısındırmak ve aradaki cemiyet ve seviye farkını, açık havada esen rüzgârlara verip ortadan kaldırmak gibi neticeleridir. Hiç şüphe yok ki, kendisini şehrin en mükellef oteli veya apartmanı yerine, en nihayet sağlam bir keten beri olan çadırın içinde gören bir adam – bilhassa bir genç – başkalarını küçümsemek, kendine yüksek ve vahi bir kıymet vermek gibi dalâletlere düşmiyecektir.

Ruhtaki bu haleti, yalnız bir insanın diğer bir insana karşı alacağı hareketteki hayırlı neticesi ile mütalaa etmek de yine eksik bir görüş olur. Zira bir insanın ruhunda hâsıl olacak olan bu tebeddülün, her şeyden evvel yine kendi sıhhati üzerinde tesiri olacağını unutmamak lâzımdır.

Bugün insanların, eski zamandaki dedelerinden çok daha marazî halde, zayıf bünyeli ve sinirli oldukları herkesin bildiği bir şeydir. Bunu tevlit eden, şehir hayatının, ar tık iyi olmaktan çıkmış, zararlı olmaya başlamış bazı sıkıntılarıdır. Hâlbuki açık hava ve kamp hayatının temin ettiği ruh tazeliği, sıhhat üzerine fena tesirleri olan ruh hastalıklarım da ortadan kaldıracaktır.

Kampçılığın vatan hizmetlerinde ne kadar faydalı neticeler elde edebileceği ile bu harpte belli oldu.

Hava hücumlarına karşı şehirlerin tahliyesinde, kampçılık teşkilâtı sivilleri arasında ilerlemiş olan memleketler diğerlerine nazaran daha az zorluk çektiler.

Hava silâhının vatan müdafaasında birinci rolü oynadığı bu asırda kampçılık ve çadır hayatını siviller arasında teşkilâtlandırmak, umumî sıhhat işi olduğu kadar, memleket işidir de…

Özümüzde kampçılık var. Ecdadımızın çadırları gibi, asrî kampçılığı da bizden iyi yapacak kimse bulunmaz.

Elverir ki, işe başlamaya karar verelim.

Eşref Şefik

 

Paylaş

CEVAP VER